Kamera krizinin perde arkası

-Deniz Bey, bazı önemli konularda size danışacağım şeyler var; önce aramızda istişare edelim diyorum ben, ne dersiniz?

-Aman, öyle telefonla olmaz olmaz bu işler Recep Bey; madem memleket meselesidir açıkça görüşmek lazım. Kuğulu Park'ta buluşalım derim ben, gazetecileri de davet edelim, orada söyleyin ne söyleyecekseniz.

-Tunalı'nın trafiği mâlum, gürültü, egzoz dumanı...

-Öyleyse Gima'nın köşesi nasıl? Öğleden sonra iki iyi mi, simitçinin orada buluşuruz, ben yakama kırmızı bir karanfil takarım...

-Deniz Bey, oldu olacak Ulus'ta heykelin altında buluşalım, oradan Hacıbayram'a geçer ikindiyi de beraber edâ ederiz...

-Valla benim için mahzuru yok ama, partili arkadaşlar olsun, Silivri'deki aydınlar olsun, laik güçler filan rahatsız olur. En iyisi siz bize gelseniz?

-Hayhaaay; yalnız, "bize" derken, eve mi, partiye mi?

-Hah ha... Ömürsünüz vallahi Recep Bey, oldu olacak tavla da atarız. Sahi tavla bilir misiniz; bilmezsiniz ama...

-Ne demek Deniz Bey, Kasımpaşalı olduğumu unutuyorsunuz; tavla da biliriz, konken de çanak da, fakat bıraktık bu işleri biliyorsunuz...

-Şaka yapmıştım zaten, aslında ev daha iyi ama hanımları biliyorsunuz hemen stres yaparlar yok börekti, kısırdı, tatlıydı tuzluydu derken; onları sıkıntıya sokmayalım dilerseniz. Partiye alalım sizi.

-Evet, en güzeli bu galiba, başbaşa görüşürüz...

-Başbaşa ne demek Recep Bey; bizim halktan gizlimiz saklımız yok ki başbaşa görüşmek lüzumunu duyalım; öyle balkondan balkona fiskos eder gibi devlet işi konuşulur mu? Şahsen ben parti meclisini de çağırmayı düşünüyorum; hatta kurultay delegelerini de alsak iyi olur ama benim odaya sığmaz o kadar kalabalık. Siz kaç kişi gelmeyi düşünüyorsunuz?

-Ben? Kaç kişi olacak, şöför, koruma filan; onlar da araçta beklerler; yalnızım yani. Siz de yalnız olursanız iyi olur zannındayım.

-Katiyyen olmaz; ben bunu partili arkadaşlara izah edemem. En azından bir noter olsun yanımızda. Şöyle ağzı sıkı, yurtsever bir noter bulalım; kim ne dedi, ne konuştu yazsın üç kopya...

-Deniz Bey, noter aracılığı ile konuşacaksak buluşmaya ne lüzum var?

-O zaman şey yapalım; kamera olsun odada. Üç tane robot kamera koyarız farklı açılardan; resim seçici açısından alternatif olur. Sonra kayıtları size de veririm, söz!

-Deniz bey, yapmayın, bir ön görüşme yapacağız; size bilgi vereceğim; yaklaşımımızı anlatacağım. Bilahire parti kurullarına götürebilirsiniz elbette konuştuğumuz şeyleri ama ille de üç kamera diye tutturmanız garip kaçıyor. Oldu olacak televizyonlara naklen canlı yayın yapalım bari?

-Bir saniye Recep Bey, niçin açıklıktan yana tavır koyamıyorsunuz; niçin gizli-kapaklı şeyler peşindesiniz? Halktan korkuyor musunuz? Doğrusunu söylemek gerekirse sizi samimi bulmuyorum; konuşulanları sonradan çarpıtacağınızı düşünüyorum da ondan böyle titiz davranıyorum.

-Aşkolsun Deniz Bey; galiba başbaşa görüşme esnasında sizi kandırıp bizim partiye transfer edeceğimi sanıyorsunuz; sizi bir özgüven bunalımı içinde gördüğümü söylersem bana darılmazsınız değil mi?

-Kim, ben? Ha ha haay! Ayol niçin korkacakmışım ki? Aksine kameradan, şahitten, noterden korkan sizsiniz! Asıl ben sizi içten pazarlıklı ve gayrısamimi bulduğumu belirtmek istiyorum. Gelmeyin efendim, gelmeyin, lâzım değil, eksik olsun!

-Gelmiyorum be, gelmiyorum işte! Size üç robot kameraları makam odanızda mutlu dakikalar diliyorum. Sizi millete şikâyet edeyim de görün gününüzü; çaat!

-Bir dakika, asıl ben sizi halka şikâyet edeceğim işte, önce ben kapattım: Çaat!


Kaynak (Arşiv)