Kamburluk omurgasızlıktan yeğdür

Hükümetlerin programları vardır; koalisyon protokolleri vardır; partilerin geleneksel siyasetleri vardır, devlet adamlarının bir evveliyat çizgisi vardır ve bu gibi karakter unsurları yan yana geldiğinde hükümet hakkında bir kanaat omurgası teşkil ederler.

Bugünlerde, her türlü ön bilgiyi ve tahmini boşa çıkaran bir kanaat anarşisi yaşıyoruz. 'Hayır 57. hükümet asla böyle bir karar almış olamaz' diyebileceğimiz bir hükümet üslubu kalmadı gibi geliyor bana. Şaşırtıcı ve huzursuzluk verici bir siyasi tansiyon içindeyiz. Her şey olabilir, bugünden yarına, kesinlikle değişmez sandığımız her şey değişebilir. Hükümetin görünürde ne hedefi, ne çizgisi ne de bir siyaset üslubu kaldı. Omurgasız siyasetin ne menem bir şey olduğunu artık fiilen yaşıyoruz. Siyasi başarısızlık, herhalde omurgasızlıktan daha kötü değildir.

Sebebi açık: 11 Eylül ertesinde teşekkül eden yeni fiili durum, zaten bir siyasetsizlik batağında debelenen Türkiye'yi iyice hareketsizliğe mahkum etti. 2002 yılı bütçesi, önceki bütçelerin ana zaafiyetini taşıyor ve bütçesi üzerinde söz hakkı olmayan bir hükümetin saplandığı feci siyasetsizlik halini işaretliyor. Bilinmeyen bir şey değil ama hatırlamak gerekebilir: Bütçeler aynı zamanda birer 'milli egemenlik' belgesidir ve siyaset bütçe için, bütçe ile yürütülen bir faaliyettir. Borçtan da geçtik, boğazına kadar borç faizi sarmalına kapılmış Türkiye'nin hangi konuda nasıl siyaset izleyebileceği, cevabı karanlık bir sualdir. Avrupa Birliği'nin en güçlü aktörlerini bile kobra görmüş tavşan gibi siyasetsizlikten kaskatı hale getiren yeni fiili durum, Türkiye'yi, tarihinin en zaafiyetli anında yakaladı ve kolaylıkla denklem dışı bırakıverdi.

Doğru dürüst tarif edilmemiş bir 'terör' konseptinin baskısı altında Türkiye, sınırlarından binlerce kilometre uzakta bir ülkeye, kamuoyunu asla ikna etmeyen üstü örtülü gerekçelerle (Başbakanın meşhur 'Amerika bu delilleri inandırıcı buluyorsa biz de inandırıcı buluyoruz' açıklamasını hatırlayınız) asker göndermeye karar verdi. Yarın aynı cinsten üstü örtülü gerekçelerle kapıbir komşularımıza karşı savaşmak üzere asker ihraç etmemiz artık kimseyi şaşırtmayacaktır. Zira her şey olabilir, her şey mümkündür. İç ve dış siyasetimizde nirengi noktası kalmadı. Bugün Kıbrıs'ı ilhaktan söz ediyoruz; hükümet yarın pekala bunun tam tersi bir siyaset de izleyebilir. Doğru veya yanlış, nirengi nirengidir ama nirengisi kalmamış bir milli siyaset belgesi, sadece kaosa işaret eder.

Bugün 10 Kasım. Devlet ve hükümet erkanı sabah saatlerinde Mustafa Kemal Paşa'nın manevi huzurunda saygı duruşuna geçtiklerinde acaba bu yönde bir nefis muhasebesine girişecekler midir? Onun 'Yurtta sulh cihanda sulh.' direktifi, çerçevesi ve anlamı bilerek belirsiz bırakılmış ve bu yüzden çok tehlikeli bir silah haline gelmiş bulunan 'uluslararası terör' konseptinin dümen suyuna tabi bırakılırken Atatürk'ün fikri ve siyasi mirası ne derece doğru yorumlanmış olmaktadır? Bütçesi, 'Düyun"ı Umumiye' bütçesi haline getirilmiş bir ülkede 'Hürriyet ve istiklal benim karakterimdir.' diyen bir devlet kurucusunun vasiyeti fiilen çiğnenmiş olmuyor mu?

Kötü de olsa siyasete razıyız ama siyasetsizlik, artık siyaset üretemiyor olmak derekesine düşmek feci bir şey. Milli siyaset ve duruşumuzu, kapsamı belirsiz 'terör' konseptine endeksleyenler için yarın diye bir şey yoktur.


Kaynak (Arşiv)