Kaatil sensin; Hayır babandır!

Siz hiç, birinci derecede azmettirici ilan edilen ve fellik fellik aranan bir kişinin, yaralı halde bir hastanenin acil girişine paketlenmiş halde bırakıldığını duymuş muydunuz? Dünkü gazetelerin manşetini işte bu meçhul (!) yaralı işgal etti.

İşin garibi, ağır yaralıyı hastaneye kimlerin, nasıl bıraktığını kimselerin görmemiş olması; üstelik en sıradan sokakları bile gözleyen güvenlik kameralarına takılmadan?

Şu kadarcığı bile safderûn tabiatlıları uyandırmaya yeter: Kaatil, yakalanmak, hadisenin faili meçhul kalmasını önlemek için elinden geleni yapmış, gündüz gözüyle Ankara'nın göbeğindeki Danıştay binasını basıp beş yüksek yargıca kurşun yağdırdıktan sonra çıkış kapısında nihayet yakayı ele vermiştir. Özel otomobili zaten bir sokak ötede park edilmiş halde yatmaktadır. Arabanın bagajına sürüyle delil bırakmayı da ihmal etmemiştir; gazete kupürleri, kimlik kartları, yedek silah, cep telefonu... Aynen Şemdinli'deki hadisede kullanılan arabanın bagajındaki silahlar, adres defterleri ve eylem planları gibi!..

Kaatil yakalanmamayı değil, ille de yakalanmayı tercih etmiştir; herhalde başkalarıyla karıştırılmamak için olacak Cumhuriyet Gazetesi'ne tekrar be tekrar el bombası atarken güvenlik kameralarına bir el sallamadığı kalmıştır. Ardına serptiği çil çil delillerin gösterdiği adresler açıktır ve zaten bu ilişkileri günlerdir gazetelerden okumaktayız. Deliller, görünüşte o kadar berrak ki, insan "niçin" diye sormadan edemiyor; işte deliller açık, polis niçin adliye muhabirleri kadar analiz gücü gösterip de işin içyüzünü açıklayamıyor?

Bunlar meselenin polisiye tarafı; ben zehir hafiye değilim ama yakın geçmişinde onlarca politik cinayetin işlendiği bir ülkede yaşamanın geliştirdiği sezgiler bana, bu kadar delil bırakmanın (hatta yetmediği yerde polise ve basına yeni ipuçları sunmanın) hesapsızlıktan değil, gereğinden fazla hesabi olmaktan kaynaklandığını ve okumasını bilenlere açık mesaj anlamına geldiğini ihsâs ediyor: "Bugün böyle yaptık, yarın neler yapabileceğimizi anlayın" anlamında bir mesaj!

Meselenin siyasi tarafı, bu gibi küstah eylemlerin Türkiye'de her zaman siyasi istikrarsızlık yaratabileceğini herkese ilan etmiş olmamızdır. Türkiye'de bu tip cinayetler daima kaos yaratır. En gerideki kaatiller, Türkiye'de bu gibi eylemler sonrasında basının, bürokratik iktidarın, muhalefetin temkinli davranıp, iç barışı zedelemeden kaatilleri izole etmek yerine, "kaatil sensin, hayır kaatil senin babandır" cinsinden ucuz insiyaklerle ortalığı velveleye vereceğini bilirler, biliyorlar.

Kaatillerin hesabı tutmuştur: Unutmaya başladığımız iptidai politik kamplaşmalar yeniden kıvılcımlanmış, bîgünâh oldukları bilindiği halde milyonlarca insan dolaylı olarak rencide edilmiş, meselenin boyutları bilinmeden alelacele "vatan tehlikede" bayrakları dalgalandırılmıştır. Hadiseyi "Menemen Vakası"na, adalet şehidi hakimimizi Asteğmen Kubilay'a teşmil edenler vakit kaybetmeksizin flamaları yükseltmişlerdir. Bir sonraki adımda yeni "Takrir-i Sükûn" tedbirlerinin telaffuz edilmesi kimseyi şaşırtmamalıdır.

Ve en acısı, hükûmetin bu gibi krizlerin üstesinden gelecek bürokratik iktidar desteğinden mahrum olduğu ortaya çıkmıştır. Hükûmeti bu gibi bulanık ortamlarda ayakta tutacak istihbarat desteğinin dahi yetersiz olduğu anlaşılıyor ki, böyle bir ortamda -maazallah- benzeri bir krizin yönetilebilme ihtimâli pek zayıf görünüyor.

En belirgin ve tayin edici işaret, Genelkurmay Başkanı tarafından yapılan açıklamadır ve bu açıklama, Türkiye'de demokrasi, güçler ayrılığı, demokratik kültür ve teamüller, Cumhuriyet gibi kavramların kitaplardaki tariflerinden çok başka bir şekilde anlaşıldığını ve kabul gördüğünü vurgulamaktadır.

Ve görünen köy artık kılavuz istememektedir.


Kaynak (Arşiv)