Jöntürkler niçin yaşlanmıyor?
Meclis Başkan Vekili Murat Sökmenoğlu, idam cezasını kaldıran kanunun kabul edildiğini açıkladıktan, siz bilemediniz otuz saniye sonra CNN Türk canlı yayını Brüksel'e bağlandı, haberi sunan spiker, "Eee, falanca, haber nasıl karşılandı oralarda?" diye sormaz mı? Brüksel muhabiri "hık mık" mânâsına gelen birkaç yuvarlak cümleden sonra "çok iyi karşılandı canım, kötü olur mu?" meâlinde bir cümleyle editoryanın talebine cevap verdiğinde gülmekten neredeyse oturduğum iskemleden düşecektim.
Keyif kaçıracak kadar bâriz bir vâkıa ile karşı karşıyayız; matbuatın bir cenahı, iki gün önce Meclis'ten çıkan kanunları yeni bir "Kanun"ı Esâsi" heyecanı ve neş'esi ile karşılıyor: Kimisi AB bayrağına 28. yıldızı ilâve etti bile. AB'nin genişlemekten sorumlu üyesi Verheugen ise diyesiymiş ki, "Türkiye artık bizim tarafta!" Tâbir hoş görülürse zilleri taktık oynuyoruz; gazetenin biri aşka gelmiş, "Avrupa'nın büyük şaşkınlık ve takdirle izlediği uyum yasaları için kabul oyu veren 256 dev adamın isimlerini tarihî bir belge olarak sunuyoruz." dedikten sonra üşenmeyip koca listeyi yayınlıyor; ve daha neler neler...
Keyif kaçırıcı, çünkü endâzesi yok; keyif kaçırıcı çünkü bizim muasır Jöntürk takımının safderunluğunu, tarih şuuru ve dünya görüşü sığlığını, hatta çocuksuluğunu işaretliyor. II. Meşrutiyet ertesinde İstanbul gazeteleri buna benzer safdil sevinç gösterileri sayfalarını doldurmuştu. Jöntürkler niçin hiç yaşlanmıyor, bu mesele müstakilen işlenmeğe ve tahlil edilmeğe değer!
Mesut Yılmaz demiş ki, "Dev bir adım attık!" Bir dakika, bu "dev adım"ı ne kadar kolay atabildiğimizi unutmayalım. Meclis, beni bile şaşırtan bir kararlılıkla iki gün sıkı bir mesai yaptıktan sonra kanunları "usûlet ve suhûletle" çıkarıverdi. Eğer bu "dev bir adım"sa, bir hafta aynı tempoda çalışıldığında Ortadoğu meselesini, hatta küresel ısınma problemini bile halledebiliriz demek ki!
Abartıyoruz, abartmayalım; temkinden uzaklaşmak aklî melekeleri bozar. Modernleşme tarihimizin mantığını bilenler, bu gemden azâde abartının neticede bizi hiçbir yere götürmediğini tekrar be tekrar hatırlayacaklardır. Hepimiz pekâlâ biliyoruz ki çıkarılan kanunların düzenlediği meseleler kısm"ı âzâmı itibariyle bizde fiilen tatbikat bulmaktaydı.
Gündelik hayatta değişen bir şey yok ve olmayacak. Bir meslektaşımız hâdiseyi "Üçüncü Tanzimat İlânı"na teşbih etmiş. Ben olsam daha temkinli davranmayı tercih eder şu çocuksu sevinç gösterilerini illâ bir şeye kıyas etmek gerekirse, 1876'da gittikçe ağırlaşan Balkan buhranını görüşmek için İstanbul'da toplanan konferansın ilk gününde (23 Aralık 1876), bizimkilerin apar topar Kanun"ı Esâsi ilan ederek, "işte meşrûti idareye geçtik; yorgan gitti kavga bitti; dolayısıyla bu konferansta Balkan meselesinin görüşülmesine ihtiyaç kalmamıştır" mantığıyla konferansın dağılmasını; fakat ardından Rus ordusunun ertesi yılın şubat sonunda Yeşilköy havaalanı civarında yalvar"yakar durdurulduğunu hatırlatırdım.
Jöntürkler, biz anayasa ilân ettik diye düvel"i muazzama delegelerinin bizi alnımızdan öpüp tebrik ve tebcîl ile çekip gideceklerini zannediyorlardı; zannediyorlardı ki düvel"i muazzamanın bütün derdi, Devlet"i Aliyye'nin meşruti bir idare ile yönetilmesi, siyasette Avrupa normlarına itaat etmesinden ibarettir: Halbuki, 1918 kışında düvel"i muazzama donanması, gemilerini Haliç'e bağladığında bile çoğu yanıldığını fark etmemişti.
İnsafı elden komayalım: TBMM, giderayak parlamenter demokrasiye ve bizatihi Meclis fikrine büyük itibar kazandırdı; prestijini artırdı ve her aksaklıkta Meclis'i suçlayarak Meclis dışı güçleri övenlere karşı mânidar bir jest gösterdi; tebrik edelim ama abartmayalım; bir şeyde ifrat zıddını dâvet eder. Sırf kanun çıkarmak suretiyle Türkiye'nin mâkus talihinin bir günde değişmesi mümkün olsaydı, eminim ki bu Meclis'te sadece "256 dev adam" değil, ondan daha fazlası, böyle bir kanuna evet dedikten sonra canını fedâya rıza gösterirdi. Enver Paşa, "yok kanun; yap kanun" derdi; kanun çıkarmak kolay, hâdiseleri yönlendirmek zor. Kanunla memleketin ıslah edilebileceğini zannetmek "sepici" bir Jöntürk hastalığıdır. Tanzimat'tan beri idari cihazımızı Avrupa normlarına ulaştırmak için binlerce kanun çıkardık. Bilmeliydik ki kanun tek başına realiteyi değiştiremez; tam aksine realiteyi meşrulaştırdığında bir kıymet ifade eder. Türkiye'nin iç dinamizmi, kanunla kabullenilen çerçevenin daima önünde tecelli etmiştir.
Şimdi top AB'de imiş!
Osmanlı Serdar"ı Ekremlerinden biri, boğazları tehdid eden Rus donanmasının şerrinden endişe edince biraz safca harem ağalarından birisi, "ne dert edinirsin devletlûm; çağır Rus Çarı'nı kulağının tözüne iki sille çek aklı başına gelsin" diye tavsiyede bulununca koca Serdar"ı Ekrem secdeye kapanıp, "Ya Rabbi, şu ahmağın aklını bir geceliğine bana ihsan buyur ki rahat bir uyku uyuyabileyim" diye dua etmişti; topu, şecî' bir hamle ile AB'nin kucağına atıverdiğimizi farz etmek, bana bu eski nükteyi hatırlattı nedense!
Ha, küçük bir nükte daha; sabahleyin pide aldığım fırıncı, arkadaşına, "Muzaffer, pasaportunu hazırla, bu iş tamam oğlum" diye takılıyordu. Ona sadece nüfus kâğıdına iyi sahip çıkmasını hatırlatmakla yetindim.