İtiraf histerisi ve tefrik meselesi
Tarih sıcağı sıcağına yazılmaz; tarihin ziyafet sofrasında daima soğuk yiyecekler vardır. Günün telaşesi içinde sağlıklı hüküm vermek endişesi taşıyanların acelecilikten kaçınması lazım. Siyaset erbabının acelesi olabilir, toplum mühendislerinin de; ama hakikate değer verenlerin değil.
Nesebi gayrı sahih, cibilliyeti meşkuk, mazisi karanlık ve henüz bir ay öncesine kadar Türkiye'de kahir ekseriyetinden varlığından bile haberdar olmadığı bir cinayet şebekesinin hunharlıkları yüzünden Müslüman kitlenin okur-yazar takımı, "medyada güzel görünelim" endişesiyle neredeyse cümleten itiraf histerisine kapılmış görünüyorlar. Ekran itirafçıdan geçilmiyor. Ben, itiraf müessesesini sadece Hıristiyani bir gelenek olarak görenlerden değilim; "Confession"un İslam kültüründe karşılığı vardır; her dua itiraftır; çünkü eksiklik ve kusurların tesbitini tazammun eder. Kusurun tesbiti ve kabullenilmesi itiraftır ve her hal ü karda itiraf faydalı, aktif bir eylemdir. Kusurlarımızı sadece dua yoluyla zımnen itiraf edelim manasını kasdetmiyorum; insaftan bahsediyorum, insafı bilir misiniz?
Günün modası İslam ve şiddet; pekala konuşalım; fakat mesela Türkiye'nin on yılına kan kusturan Marksizm ve şiddet vakıasını da konuşmanın tam zamanı değil midir; yoksa sel geldi de eski yarıklar kapandı mı? İdeoloji ve şiddet ilişkisini tartışmaya ne dersiniz veya taassup ve şiddet alakalarını?
Hariciler şiddet uygulamışmış; doğru! İmanı taassub noktasına kadar götürüp Allah adına hüküm yürütmeye kalkışan bütün cehalet kategorilerine lanet olsun; Allah kendi hükmünü elbette yürütür; ama cımbızla seçilmiş örneklerle bütün sulhperver mü'minlerin başını öne eğdirme kampanyasındaki mühendislik inşasını niçin gözden kaçıralım? Şiddet beşeri bir arıza. 1572'de, Fransa'nın göbeğinde Kralcı-Katolik parti taraftarları bir gecede tam otuz bin Huguenot'u (Protestanlık taraftarı) çatır çatır kestiler. Buyrun analize: Bugün İslam dünyasında Harici geleneği ihya etmeyi murad edinen ve böylelikle din dairesinde meşrulukları kabul edilen hiçbir "hizb" yoktur; Haricilik icma ile lanetlenmiş bir kategoridir. Analize devam ediyoruz: Bir gecede otuz bin Huguenot'u katleden "hizb"in taraftarlarının uzak torunları bugün Vatikan Sarayı'nda şaşaa ile ikamet ediyorlar! Peki, Hariciler bir gecede otuz bin kelle derdest etmişler miydi?
"Tek bir ölüm trajedidir; bir milyon ölüm ise istatistik" buyurmuş Stalin denilen tarihin en büyük kasabı. Adam kasap; ama sözü doğru, sayı arttıkça tek ölümün trajedisi hissedilmez oluyor ve bu yüzden Marksizm-Leninizm ile şiddet arasındaki o inkar edilemez ilişkiyi, mesela Rusya'da SBKP'nin iktidarını tahkim etmek uğruna katlettiği on milyonlarca insanı (ki içlerinde Komünist Parti'nin samimi kurmayları da yok değildi) bugün soğuk istatistik rakamları olarak hatırlıyoruz. 1970-80 arasında terör sebebiyle takriben kaç kişi ölmüştü; beş bin mi? Peki siz o günlerde Marksist diyalektikte "devrimci şiddet"in yeri ve miktarı hususunda Marksistlerin itirafa davet edildiğini hatırlıyor musunuz?
Doğru, ilk dört halifeden üçü katledildi; meseleyi böyle cımbızlarsanız iki şeyin cahili olduğunuza karine teşkil eder. Bir, tarih bilmiyorsunuz; iki, tarihi hadiselerin bütün "uniqe" tabiatına, yani tekilliğine rağmen tekrarı mümkün ve muhtemel kategoriler teşkil ettiğinden haberiniz yok! İzah edelim: Siyaset dünyanın her yerinde en kanlı spordur; bu örneği marifet diye burnumuza dayayan mantığa soralım? ABD başkanlarından kaçı suikast ile öldürüldü? Hanedan kanunlarının yerleşmesine kadar Avrupa'da kaç monark katledildi? İsterseniz demokrasinin anavatanı İngiltere'nin orta zamanlar tarihini de inceleyebilirsiniz; netice hep aynı çıkacaktır: Terör, zulüm, cinayet, katliam hiçbir inanç, meşrep ve doktrinin inhisarına sığamayacak kadar yaygın, tarihi bir kategoridir ve bu kategori tarihin her devrinde toplum hayatını, sulh ve sükunu, insanlığın beşeri tecrübesini ve masumiyeti tehdid etmiştir. Zulüm, baskı, terör ve şiddet insanlar üzerinde en kısa yoldan yıldırıcı tesirler uyandırır, fikrine güvenmeyen "hizb"ler bu yüzden terörü tercih ederler ve kısa vadede muvaffakiyet de kazanabilirler; bu hükmün anlamı şudur: Fi tarihinden bugüne kadar görüldüğü gibi bugünden kıyamete kadar uzanan zaman içinde terör ve şiddet daima bütün toplumları tehdid edecektir; bu tehditten masun kalmanın çaresi, terörü her ne suretle olursa olsun ma'zur göstermemek, meşrulaştırmamak ve kutsamamak konusunda kararlı davranmaktır zira terör, sadece silahlı marjinal grupların şiddet eylemleriyle sınırlandırılamaz; daha "giydirilmiş", kutsanmış, meşruluğu tartışılmaz hale getirilmiş terör çeşitleri de vardır ve İslam kültüründe bu kötülüklerin tamamı, kaynağı ve illiyeti ne olursa olsun "zulm" diye adlandırılmıştır. Marifet "zulm"u zulm olarak tanıyıp kerih bilmekte!
Hizbulvahşet'e lanet olsun; "zulm" ile iş gören tarihi ve modern bütün "Haccac"lara da lanet olsun. Şiddetin bütün nevileri ayaklarımız altındadır.
Tartışalım; ama tefrik etmesini de bilelim; ilmin ilk basamağı tefriktir!