Itilmislerin ve kakilmislarin hukukuna dair

Televizyonda haber saati kabus kusagina donustu. "Iyi para kotu parayi kovar" seklinde ozetlenebilecek Gresham kanununu dogrularcasina en kotu habercilik tarzi, televizyon haberciligi piyasasina egemen oldu. "Yahu bu Televole ne mene bir istir?" diye dusunurken, haber bultenlerinin Televolelestigini hayretle fark ediverdik. Isbu civikliklara "halk bunu istiyor" hukmuyle iltifat ediliyorsa v-a esefa! Insani hic yoktan sekte-i kalbe ugratacak korkunc, igrenc, menfur, asagilik, bayagi ne kadar kepazelik varsa hicbir endise duyulmaksizin haber niyetine ekranlara boca ediliyor. Hic suphesiz her haber bulteninin ardinda haberciligin teorisinden haberdar bircok "okumus cocuk" duruyor; cogu ecnebi memleketlerde haber staji yapmis, isin mutfaginda calismis, ciddi ve dogru haberciligin rahle-i tedrisinden gecmis yani "bilmiyordum" mazeretinin arkasina siginamayacak derecede yetismis insanlar bunlar. Aksam saatlerinde altina imza attiklari bu inanilmaz kepazeligi seyrettikten sonra mesleki onurlarini nasil teskin edebildiklerini anlamiyorum; bir "buyuk" kurtariyor mu acaba?

Televizyonun seyirci kitlesi bu "oturakli" editorler tarafindan cahil, gorgusuz ve hatta ancak biyolojik seviyede tepki verebilecek derekede "basit" gorunuyor olmali; farz-i muhal oyle olsun, yapilmasi gereken sey, o biyolojik seviyeye itaat etmek mi olmali, yoksa o seviyeyi itidal, ciddiyet, temkin ve hakikat duygusu ile yuz yuze getirmek mi? Paradan, iktidardan, sohretten ve gunu kurtarmaktan baska endisesi kalmamis bir dunyaya girtlagina kadar gomulenlerin halki haberdar etmesi ne kadar mumkun?

Televizyonlarin haber (kabus) kusagi, icinde debelendigimiz civikligin "dibe vurma" vesikasi. Soruyorum; habercilikte bundan daha asagilik bir seviye tahayyul edilebilir mi?

Yasadigi sefaleti kaldirimlarda surukleyerek hayatin germ u serdine katlanan bir bicare; bir mecnun; aklinin birkac tahtasi kagsamis acinasi bir meczup gunlerce bu ekranlarda haber niyetine somuruldu. Omrum boyunca zihin ozurlu insanlarla merhametsizce alay eden, itip kakan, birkac dakikalik eglence icin onlari taciz ederek busbutun zivanadan cikaran sefil tiplerden nefret ettim; cunku tabir-i amiyane ile "deli"sine sahip cikmayan bir toplumun hicbir deger hukmune guvenemezsiniz; iste haber saatinde "kitle insani"nin onune firlatiliveren goruntu, boyle bir ahlak duskunlugune isaret ediyor. Guclu karsisinda dalkavukluktan haz duyan bir karakter cukuru, zayifla karsilasinca hicbir yirtici hayvanin tenezzul etmedigi bir zulum istihasi ile canavarlasiyor.

Iki sanatci kari-koca deniz kiyisinda tatildeler, hanim hamile. "Sanatcinin ozel hayati olmaz" diye ne idugu belirsiz bir medya kanununun golgesine siginan bir muhabir hamile kadinin mayolu resmini cekmis. Durumu fark eden kari-koca tepki gostererek, "kendilerine ait" goruntuleri, muhabirin makinesinden zorla cikarmislar. Bu arada tartisma olmus; fotograf makinesi kirilmis, muhabir tartaklanmis; hos degil elbette. Ama avini elinden kaciran muhabirin bagli oldugu basin kurulusu gunlerdir bu iki sanatciya "it-kak" imasiyla olmadik hakaretler ve tehditler yagdiriyor; ardindan medya filozoflari sakallarini titrete titrete idam mazbatalari tanzim ediyorlar, "Halkin haber alma hurriyeti cignenmis." Bir sanatcinin hamile ve ustelik yari ciplak goruntusunu seyretme hakki, ne zamandan beri "haber alma hurriyeti" haline geldi? Bu kaypak filozofiye sarilanlar, kendi yakinlarinin ayni muameleye maruz kalmasindan hoslanirlar mi acaba?

Uzatmanin alemi yok; bu isin suyu cikti. Butun gostergeler sadece televizyon haberciliginde degil, sirazesinden cikmis her sektorde "dibe vurmak" akibetine dogru hizla irtifa kaybettigimizi gosteriyor. "Dibe vurmak" en kotusu degil, hic degilse ondan sonra yukselmek ihtimali var. Kotu olan muallakta kalmak.

Ya sabir!


Kaynak (Arşiv)