İstikamet ve vakar sahibiydi
Sabahın erken saatlerinde İstanbul-Ankara otoyolunda seyreden araçlardan çoğunun asgari müştereği, çok ama çok sevilen bir dosta karşı son vazifeyi ifa etmenin kararlılığı idi. Camlarına "Muhsin Başkan" posterleri yapıştırılmış gayri resmi, tesadüfi ve alabildiğine "sivil" araçlar, Türkiye'nin her şehrinden, her beldesinden, en uzak sınır uçlarından Ankara'ya, Kocatepe'ye doğru sessizce akarak tepeyi kuşattılar.
Ne var ki Kocatepe Camii'ne ulaşmak hiç de kolay olmadı: Zaman'ın Ankara temsilcisi, gazeteci arkadaşımız Mustafa Ünal'ın Hızır gibi imdada yetişen rehberliği ve en kararlı polis barikatlarını bile açan ricaları olmasa, belki son vazifesini ifa etmek için o civara kadar ulaştığı halde "tepe"nin çevresinde yığılıp kalan binlerce kişiden biri de ben olacaktım.
Bu bir devlet töreni değildi, fakat "devlet" oradaydı. Bu bir devlet töreni değildi fakat bağrındaki acının ateşiyle bir araya gelen hasbi insanların samimiyeti ve şüphesiz duaları, hiçbir protokolün ziynetlendiremeyeceği derecede kıymetli ve anlamlıydı. Bu cenazede devlet ve millet, bulunmaları gereken yerde yan yana yer aldı ve görevini yerine getirdi; ki Muhsin Yazıcıoğlu eğer görebilseydi buna çok sevinirdi, çünkü Yazıcıoğlu'nun siyasi mücadelesi, esasta devletin ve milletin hukuku arasındaki dengenin hakça tanzimi etrafında yoğunlaşmıştı.
Ardından söylenebilecek en güzel anlamlı sözü, Diyanet İşleri Başkanı Ali Bardakoğlu, kıldırdığı namazdan sonra söyledi: "O, istikamet ve vakar sahibiydi". Bu sözü işiten herkesin samimiyetle tasdik ve şehadet etmesi, her kula nasip olur rahmet işaretlerinden değildir. Cenaze organizasyonunda yaşanan küçük tatsızlık ve aksaklıklardan bahsetmeye değmez. Böyle acıyla ağırlaşmış bir günde BBP teşkilatını bir kısım düzenleme hatalarından ötürü suçlamak hakşinaslık değildir.
Son söz: Mukayese yapmak için değil fakat, "Muhsin Başkan"ın cenazesindeki samimiyet ve ivazsızlık, Ankara'nın nadir gördüğü güzelliklerden olmalıdır. Yattığı yer nur olsun.