İşte dünyanın hali budur

... Ba'dehu vakt-i zevâl-i şemsten evvelce Hazreti Cebrail ile Azrail aleyhisselam birlikte bâb-ı saadete geldiler.

Cibrîl-i Emîn içeri girdi. Azrail'in kapıda beklediğini ve içeri girmek için ruhsat istediğini haber verdi.

Taraf-ı Nebevî'den ruhsat verilmekle Hz. Azrail hemen içeri girdi. Selâm verdi ve Allah'ın emrini bildirdi.

Hâtem'ül-enbiyâ aleyhi ekmelü't-tehâya Hazretleri, Hz. Cibrîl'in yüzüne baktı. O dahi: "Yâ Resûlallah!.. Mele-i â'lâ sana muntazırdır" dedi. Onun üzerine Fahr-i Âlem, Ya Azrâil! Gel me'mûriyetini yerine getir" diye buyurdu.

Hz. Azrâil dahi ruh-i pür fütûh-ı Muhammedî'yi kabz ile â'lâ-yı illiyîne ulaştırdı. Sallallahü aleyhi ve sellem.

İşte dünyanın hâli budur. Kişi ne kadar yaşasa encâmı fenâdır. Bâkî ancak Hudâ'dır. Bu konağa her gün gelip giden çok, amma dönüp gelen yok...

Vefâsız dünyâ kimseye kalmaz. Dünya varlığı kimseye mal olmaz. İnsan dünyaya gelir. Genç olur, ihtiyar olur, şöyle olur, böyle olur. Nihayet ölür. Ölenler sanki dünyaya gelmemiş gibi olur, fakat hayır işleyenlerin güzel nâmı kalır. İyilik edenler ecr ü mükâfatını görür. Kötülük edenler dahi cezâsını bulur. Bunlara bakıp ibret almalı. Gaflet uykusundan uyanıp âgâh olmalı... Biz yine sadede gelelim:

Resûl-i Ekrem'de ölüm alâmetleri belirdikte Ümmü Eymen Hazretleri, oğlu Üsâme'ye haber gönderdi. Üsâme ve Ömer ve Ebu Ubeyde (RA) hazerâtı, böyle bir kederli haberi aldıkları gibi hemen ordudan kalkıp Mescid-i Nebevî'ye geldiler. Halbuki: Ümmehât-ı mü'minin, ruh-ı Muhammedî uçub â'lâ-yı illiyîne gittiğini görünce feryada başladılar. Onların feryad ü figânı ise Mescid-i Şerif'teki eshab-ı kirâmı şaşırttı ve azim telâş ve ızdıraba düşürdü.

Hz. Ali, kalıb-ı bîcan gibi, olduğu yerde donakaldı. Hz. Osman'ın dili tutulup dilsiz gibi oldu.

Hz. Ömer, böyle dehşetli bir hâli görünce medhûş olarak kılıca davrandı. "Her kim, Hz. Peygamber fevt oldu derse boynunu vururum" diyerek kılıç elinde ve ayak üstünde durakaldı.

Hz. Ebubekir kendi mahallesinde idi. Gelip bu hâli gördü. Hemen hücre-i saadete girdi. Fahr-i Âlem'in yüzünü açtı, gördü ki ruh-ı pür fütûh-ı Muhammedî uçup gitmiş. Fakat sair nâsın cenazelerindeki çirkin haller onda yok. Cesed-i şerifi, latîf ve nazîf olarak yine nur gibi yatıyor. "Ah! Memâtın dahi hayatın gibi güzel" diyerek öptü, ağladı ve mübârek yüzünü örttü, Ehl-i Beyt'e tesliyet verdi.

Ba'dehu o yâr-ı gâr-ı Sıddîk çıkıp Mescid'e geldi. "Ey nas! Her kim ki Muhammed'e tapıyorsa bilmeli ki Muhammed öldü ve her kim ki Allah'a tapıyorsa bilmeli ki, Allah bâkîdir, ölmez" dedi ve hemen, "Muhammed, değil illâ bir resûldür. Ondan evvel nice resûller gelip geçmiştir. O eğer ölür yahut katl olunursa siz geri dönecek misiniz? Her kim geri dönerse Allah'a bir zarar gelmez. Allah ise ni'met-i İslâm'ın şükrünü edenlere mükâfat edecektir" âyet-i kerîmesini okudu. Bu âyet-i kerîme Uhud gazasında, "Muhammed katl olundu" diye bir ses işitilmekle ehl-i İslâm'a pek ziyade şaşkınlık ve perişanlık gelmesi üzerine nâzil olmuştu. O vakitten beri eshab-ı kirâm, bu âyet-i kerîmeyi kerrat ile işitmişler ve defeatle tilâvet etmişlerdi. Lâkin Resul-i Ekrem'in vefatı üzerine o mertebe hayrette kaldılar ve öyle bir derin derya-yı gam ü efkâra daldılar ki güyâ o âyeti hiç işitmemiş gibi oldular.

Yalnız Ebubekiri's-Sıddîk (RA) Hazretleri, kendisini şaşırmayıp vardı, Hz. Peygamber'i gördü ve sair ashab-ı kirâma keyfiyeti haber verdi, o âyet-i kerimeyi tilâvetle onlara intibah getirdi. Hz. Ebu Bekir, o âyeti okurken Hz. Ömer'in aklı başına geldi. Resûl-i Ekrem'in vefatına inandı. Dizlerinin bağı çözüldü, yere düştü.

Ba'dehu Hz. Ebu Bekir, "İnneke meyyitun ve innehum meyyitûne" âyet-i kerimesini okudu ki: "Ya Muhammed! Behemahal sen de öleceksin ve behemahal onlar da dahi ölecektir" demek olur. (*)


(*) Ahmet Cevdet Paşa, Kısas-ı Enbiya ve Tevarih-i Hulefâ, Bedir Y. İst., 1972, Cilt: I, s. 239


Kaynak (Arşiv)