İşletilmişlik!
Fotoğrafa bakıyoruz, başöğretmenin odasına celbedilmiş yaramaz, kavgacı öğrenciler gibi birbirlerini yok sayan, hırslı, dokunsan patlayacak havalarında kerli ferli adamlar.
Belki de o esnada şakır şakır fotoğraf çekildiğinden olsa gerek uzlaşmaz, taviz vermez, affetmez pozlar veriyorlar.
Yakın zamana kadar bu tablo beni üzerdi; ama dün gazetedeki resimlere dikkatle bakınca, "bana ne yahu" diye düşündüm, "koklaşsalar n'olur, didişseler ne yazar?" Vakıa 2001 Şubatı'ndaki o akıllara sığmaz kriz de, yine aynı fotoğraftaki zevâtın ne derece ciddi olduğunu hâlâ kestiremediğimiz kavgasından çıkmıştı. Hâfıza-i beşer nisyân ile mâlul; 21 Şubat rezâletinin sonuçlarını şöyle bir hatırlayalım isterseniz.
Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer ile Başbakan Bülent Ecevit arasında 19 Şubat 2001 tarihli MGK toplantısı esnasında yaşanan gerginlik, Cumhuriyet tarihinin en büyük ekonomik krizinin patlamasına yol açmıştı. Kamuoyunda "Kara Çarşamba" olarak adlandırılan krizden sonra, 14 aydan bu yana izlenen sıkı para politikası değiştirildi. Hükümet, "dalgalı kur" politikasına geçme kararı aldı. Krizin etkileri uzun süre devam etti. Binlerce kişi işsiz kaldı, çok sayıda işyeri kapandı. 21 Şubat'ta gecelik faizler yüzde 7500 ile "tarihi yükseliş", İMKB de yüzde 18,1 ile "tarihi düşüş" yaşadı, Merkez Bankası'ndan bir günde 7,5 milyar dolar çekildi. Her TC vatandaşı, 19-21 Şubat tarihleri arasında en iyimser rakamla yarı yarıya fakirleşti.
Krizin aktörleri bugün ne yapıyor, bakalım: O günün hükümetini teşkil eden koalisyon ortağı partilerin hepsi, yani MHP, DSP ve ANAP, barajı geçemeyerek ilk seçimde Meclis dışında kaldılar. Bülent Ecevit ve Mesut Yılmaz aktif siyaseti terk etti, Devlet Bahçeli ise genel başkanlığı bırakacağı izlenimi vermesine rağmen yerinde kaldı. O toplantının önemli aktörlerinden Devlet Bakanı Hüsamettin Özkan da politikanın dışına savruldu, ekonomiden sorumlu diğer bakanlar da öyle. Merkez Bankası Başkanı Gazi Erçel görevinden istifa etti. Kurulun asker üyeleri, kanun gereği yaş haddinden emekli oldular. 19 Şubat 2001 tarihli MGK toplantısına katılanlardan sadece Cumhurbaşkanı Sezer bugün de aynı görevine devam ediyor. Türkiye'de siyaseti, bürokrasiyi, ekonomiyi, iş hayatını ve nice ailenin huzur ve saadetini kasırga gibi vuran kriz, Çankaya sâkinine dokunmadı.
Krizde dahli var mıydı, yok muydu; masaya fırlatılan Anayasa kitapçığının krizi tetiklediğini söyleyenler, "var" diyor; MGK toplantılarında konuşulanların dışarıya aksettirilmesi kanunen yasakmış; (Bu yasağın da artık cılkı çıktı, ertesi gün, 'iyi haber aldığı' ileri sürülen bazı gazeteciler sanki orada imişler gibi toplantıyı hikâye ediyorlar; sahi kim sızdırıyor bunca bilgiyi?) günün birinde toplantıya katılanlar hâtıralarını yazarsa, Sayın Sezer'in krizdeki hissesini daha iyi anlarız.
Tekrar resme bakıyorum, tamam, Ankara'nın Çankaya muhitinde birkaç kilometrekarelik alanda çalışan bu adamlar dargınlığı had safhalara vardırırlarsa bizi yeni krizlere dûçar edebilirler ama yine de ciddiye alasım gelmiyor; hepsinin yüzünde şöyle bir ifâde var: "Evet ben bu resimde geçimsiz duruyorum ama nefsim için değil!" Peki ne için? Cevaplar değişiyor: "Millet için, halkım için, Cumhuriyet için, inkılaplar ve hasseten Türk aydınlanması devrimi için vb..."
Ama bilmeliler ki bu huysuzluk, geçimsizlik, sertleşme tavırları artık fena halde sıkmaya başladı. Cumhurbaşkanından anamuhalefet partisi başkanına, başbakanından sair zevâta kadar kimseyi daha sempatik veya antipatik görecek halde değiliz; birdenbire o resmi seyrederken farklı dünya görüşlerinin ve siyasi içtihatların görünmez hale geldiğini fark ettim.
Sizin de ara sıra böyle tatsız bir "işletilmişlik" duygusuna kapıldığınız olur mu?