Irkçılık tartışmalarına derkenar

Meseleyi ayıplanacak raddede abartarak, üyelerinin "dönme olmayıp hakiki Türk ana-babadan doğan" nitelikli kişiler olmasına dikkat kesilen lise müsamerecilerini ve böyle şeyleri takdir eden azlığı bir yana bırakalım ve sâkin kafayla düşünelim: Türkiye'de hakikaten ciddiye alınacak, hakkında sayfalar dolusu yayın yapılacak bir ırkçı oluşum mevcut mu?

Mevcut ise o kadardır; bu memleket 70 milyon küsur nüfusa sahip; o kadar marjinal kadı kızında da bulunur.

Irkçılık edebiyatımızda yok, fikriyatımızda, halk kültüründe yok, tarihimizde yok. "Milli hassasiyet ve şuur" diyorsanız o ayrı bir şey; hem mevcut hem de lâzım.

Anadolu ahalisi ırk denilince hâlâ "dini mensubiyet" anlar. Birine kız vereceği zaman soyunu değil, dinini bilmek ister; en tabii hakkıdır. Doğru veya yanlış, tarif edici ve anlamlı olan bu yargıdır; ben bu güne kadar bacısını isteyeni, "Arnavut'tur, Kürt'tür, Boşnak'tır, Gürcü'dür, Arap'tır" diye reddeden birine rastlamadım, siz rastladınız mı?

Son günlerde belirgin bir gayretle yükseltilen Irkçılık ithamı başka bir mânâya yönelik. Bu ithamı bilerek tekrarlayan ve büyütenlerin sözlerindeki satır aralarını dikkatle okuyunuz: Türk kavramından hassaten rahatsızlık duyuyorlar, kezâ "Türklük"ten de. Bu iki kavram üzerindeki sistematik yayınlar, zihinlerde psikolojik bir baskı oluşturmayı murad ediniyor. Neredeyse mensubiyetimizi sual edene "Türk'üm" diye cevap vermekten ezâ ve yılgınlık hissettirecek derecede bâriz bir baskı.

Meselâ Türk'üm yerine Türkiyeliyim demeliymişiz çünkü TC'nin vatandaşlarının tamamı Türk değilmiş, başka unsurlar da varmış; kezâ Türklük belirgin ve sarih bir kavram değilmiş; bu kelime anayasal vatandaşlığı tarif ediyorsa Batı Trakyalılara, Kerküklülere, Kıbrıslılara ne isim verecekmişiz?

İşte böyle çerden-çöpten işlerle uğraşıyoruz. 21. yüzyıla geldik, hâlâ kendimize ne isim vereceğimizi bulamadık. Batılıların 19. yüzyılda uğradığı istasyona biz yeni yeni yaklaşıyoruz.

"Nesin sen, necisin kardeş" diye soranlara, "hâşâ huzurdan, affedersiniz ama maalesef Türk'üm" demek lâzım galiba; çünkü bu ülkede bir miktar da Türk yaşıyor, sayısını kimse bilmiyor ama bu adamların kendilerini tarif etmek için başka sıfatları yok. Ne yapacağız bunları; al sana mesele!

...

Yapmayalım; atla arpayı döğüştürmenin en kolay yolu, araya bir "milli mesele" sokmaktır. Aslını inkar eden haramzâde, nesebiyle gururlanan ahmaktır. Biz ne zamandan beridir, insanlar arasındaki üstünlük kıstasının "takvâ" olduğunu unutan bir topluluk haline geldik? Kürt, Türk, Arap, Ermeni olmaktan evvel yüksek karakterli, sözüne güvenilir, sevgi ve saygı uyandıran, dürüst bir insan olmak lüzumunu ne zamandan beridir kulak ardı eder olduk? Benim nazarımda millet, bu gibi vasıfları başının üstünde taşıyan ve bu değerlere itibar eden topluluktur; medenilikten anladığım da budur.

Kimliklerimizi sonradan edinmedik; öyle doğduk; insan olmak bu kimliğin üzerine insanlık değerlerini ilave etmektir. Bilmeliyiz ki anadan Türk, Arab, Arnavut, Bulgar doğmuş olmak meziyet ve marifet değil; bizim daha yüksek değerlerimiz var, o değerleri kazandıkça "iyi insan" olabiliyoruz ancak.

...

Vaziyet böyle arkadaşlar; eğer gerçeğin peşinde iseniz müsterih olunuz ki bu ülkenin zemininde ırk ve ırkçılık bulunmuyor. Irkçılığı benimsemeye -maalesef!- kültürümüz ve ortak değerlerimiz müsait değil. Ama bu istikamette giderseniz jeopolitik ve jeostratejik gelişimlerin de ivmesiyle -maazallah!- rüyalarınız gerçek olabilir. Bana kalırsa asıl murad edilen budur ve bu çok fenâ bir şeydir.

İyidir-fenadır; neticede aynı geminin yolcularıyız ve bir gemi parçalandığında enkâzından iki gemi çıkmaz.