İnadına buhran
Türkiye'de siyasî temsili sahihleştirmek için yine son derece önemli bir meseleyi seçim sath-ı mâilinde paçavraya çevirmeyi başardık: İki turlu seçimden söz ediyorum. Seçim sonuçlarını rejimin arzuladığı istikamette tecellî ettirmek için Seçim Kanunu'nu yaz-boz tahtasına çeviren siyasî irâde, bu defa aynı gaye ile iki turlu seçim sistemini gündeme getirdi ve samimiyetine kimseyi inandıramadığı için Türkiye'yi krizden çıkarabilecek bir çıkış yolunu kadükleştirdi.
İki turlu seçim uygulamasının mahallî seçimlerle sınırlı tutularak genel seçimlere teşmil edilmemesi, son derece sarih bir tutarsızlık örneği teşkil ediyor; diğer yandan bu yola -artık Mısır'daki sağır sultanın bile bal gibi bildiği- falan veya filan partinin zaafa uğramasını temin için başvurulduğuna dair yaygın kanaat de çok etkili oldu.
Siyasî taassup ve inatlaşma uğruna isabetli bir fikri battal etmek veya yanlış bir nokta-i nazarda ayak diremek neticede hepimize pahalıya mal oluyor. Kimsenin beklemediği bir esnada Meclis'in 18 Nisan'da iki seçimi bir arada yapmak yolundaki kararı yanlıştı; aklın gereği, bu iki seçim arasında yeni değerlendirmelerde bulunmaya imkan veren bir süre bırakılmasıydı. Ne var ki parlamentomuz, tarihinde ender görülen bir mutabakatla bu kanunu çıkarır çıkarmaz, hemen teknik mahzurlar dillendirilmeye başlandı ve elbette kamuoyu, esas maksadın seçimlerin daha geç tarihlere erteleneceği yolunda şüpheye kapıldı.
Soğukkanlı ve mâkul bir hâlet ile yapılacak değerlendirme, 18 Nisan'da yapılacak mahallî seçimlerin iki turlu usule göre gerçekleştirilmesini, genel seçimlerin bu yıl içinde kabul edilebilir bir tarihe ertelenmesini; ama genel seçimin de iki turlu olarak icrâ edilmesini Türkiye için daha hayırlı olacağını gösteriyor. Dahası var: Türkiye'nin bu seçimlere mutlaka Siyasî Partiler Kanunu'nda yapılacak bir değişiklikle, lider sultasını etkisiz hale getiren, delege hükümranlığını yıkan, seçmene seçim sandığında daha geniş değerlendirme imkânları sağlayan bir düzenleme ile gitmesi de şart görünüyor.
Bu değerlendirmemin, kedinin kanadı olsa gökte kuş bırakmazdı cinsinden bir realiteye aykırılık iddiasıyla küçümsenmesi mümkündür. Siyaset esnafımız daha şimdiden sağcısıyla-solcusuyla seçim hipnozuna tutulmuşken mâkuliyetin câri olmasını bekleyemeyiz elbette.
Bu seçimin buhran doğuracağını tahmin etmek zor değil; inadına buhran diye buna derler!..
NPQ TÜRKİYE
New Perspectives Quarterly, yani mâruf kısaltmasıyla NPQ dergisinin Türkiye versiyonu uzun bir fâsıladan sonra yeniden yayına başladı ve Sonbahar 1998 tarihli 3. sayısı ile okurlarının karşısına çıktı. Kültürel kuşatmadan sıcak eğlenceye başlığını taşıyan bu sayıda ağırlıklı olarak gündemimizden bir türlü düşmeyen bir mesele, yani Medya konusu ele alınmış. NPQ'nun benzerlerinden farkı, ele aldığı konu hakkında global bir perspektif sunabilmesi meseleye kürevî bir bakış açısıyla derinlik kazandırmışlar. Çoğu kere tartıştığımız konuların boyutlarını yoklarken Türkiye'nin hudutlarını, bilmeyerek de olsa ihmâl eden bir kısırlığın zebûnu olmaktan kurtulamıyoruz. Türkiye dışında yayınlanan itibarlı entelektüel periyodikleri izlemekten mahrum olanlar için NPQ, en azından zihin dünyamıza düşürülen küçük bir ışık huzmesi görevini üstleniyor. Derginin sunuş yazısında editörün, Umarız ki dergimizin okur sayısı, bir an önce Türkiye'mizde beklediğimiz entelektüel sayısıyla orantılı bir düzeye ulaşabilir. ilginç bir temennisi de yer alıyor. Abone olmak için 0212 275 41 29 numaralı telefona veya 0212 275 41 83 numaralı faksla dergiye ulaşabilirsiniz.