İmsâk mevsimi

Geçenlerde kapı çalındı; baktım "imsâkiye" gelmiş, yanında bir de kocaman tüpgaz. Hangisi hangisinin hediyesidir bilemedim. Anladım ki "imsâk mevsimi" gelmiştir ve imsâkiye bu tâze mevsimin "okuntu"su sıfatıyla evimize şeref vermektedir.

İmsâkiye, belki de dünyanın bir aylık süreyi göstermek üzere hazırlanmış tek takvimidir. Bütün takvimler yıllıktır ama imsâkiye sadece Ramazan'a dairdir. Kütük takvim şeklinde defter tarzında değil de tek sayfalık bir çizelge sûretinde tertib edilmesi, başıyla sonunu aynı anda göz menziline getirir. Bir ay süreyle evlerde gayrı takvime bakılmaz; imsâk mevsiminin baş aktörü imsâkiyedir ve imsâk fikriyle başı hoş olanlar, zamanı bu otuz günlük takvimin işaretlerine göre tasarruf ederler. Günün bütün alışıldık faaliyetleri, yeni takvime ve bu takvimin gösterdiği zamanlara göre tanzim edilir. İmsâk mevsiminde zaman da bir imsâk unsuru olarak öne çıkar ve gündelik hayatın nabzını idare eder.

"Bir şeyden el çekme, perhiz" demektir imsâkın ilk anlamı; Ramazan'a mahsus mânâ kalıbı ise oruca başlama ânını işaretler. İmsâkle birlikte "oruç, sahur, iftar, i'tikâf, fıtır, teravih" gibi özel kavramlar gündelik hayatın belli başlı rükünleri haline geliverirler. Ramazan, hayatımıza tevâzu ile değil, sadece kendisine mahsus kelimeleri, âdetleri, ibâdetleri, kavrayışları ve zamanlarıyla birlikte saltanatlı bir cülûs ile gelir ve kendinden olsun veya olmasın her şeyi kendi rengine büründürür.

Nice akşamcılar vardır, "imsâk vakti"ni tebellüğ edip kemâl"i ciddiyetle ağızlarını çalkalayıp fıtratlarına dönerler. İmsâk, kalpleri yumuşatır, toplumsallığımızı yeniden hatırlatır ve benizlerde insânî bir solgunlukla çiçeklenir. Hasbî oruçlar simâyı ışıklandırır, çehrelere o güne kadar fark edilmemiş bir güzellik boyutu ilâve eder, nefsi "imlâ"ya çeker ve insanı yüceltir. İmsâkiye, böyle bir mevsimin takvimidir işte. Mes'ul ruhları muhatab alan bir egemenlik bildirisidir. Dileyen bu hükümranlık ikliminde rûhunu en ince terbiyelerin salamurasına yatırıp teskin eder ve rahmet, bu mevsimde yediveren gülleri gibi herkese kendi nasibine düşenden hisseyâb olması için sebîldir. Kiminin nasibine bir kırmızı horoz şekeri düşer, kimine tebessüm; hangisinin daha efdal olduğunu kim bilebilir? Dünya nimetlerinin şeddâdî sofralar üzerinde tepeleme yığıldığı iftar şölenleri de imtihan vesilesidir, duru çorbaya kuru ekmeğin doğrandığı fukara sinileri de; hangisinin daha efdal olduğunu kim bilebilir?

İmsâkın zirvesi sabır ve tefekkürdür; alışageldiğimiz gündelik nimetlerden geçici olarak uzaklaşmak âsâbı da imtihana çeker. Haklı öfkelerin zafer lezzetini sabırla değiştirenler, ödüllerini "kemâl" kategorisinden alırlar; kav gibi tutuşanlara ise haklı olarak "niçin boş yere aç kalıp kendine ezâ ettin ki" diye sorulduğu olur.

İmsâk mevsiminin iftarlarından daha câzibeli olan "sabûr" makamında karar kılmaktır çünkü sabrın iftarı yoktur ve o, sonu olmayan bir perhizdir. Ramazan ayının gerçek galipleri, sabır, temkin ve tefekkürü bir şahsiyet nişânesi haline getirmiş olanlardır.

İmsâk günlerinde gariplik hali kaldırılmıştır; evinden, sevdiklerinden, yurdundan çok uzaklarda imsâk mevsimine tutulanlar için hüzün yoktur çünkü onlar tek başlarına bir ümmet gibidirler. Bereket ve rahmet, sadece sofralarımıza düşen ilâve yiyecekler değil, ruhlarımızın yelkenlerini doldurması gereken inanç ve fikir rüzgârlarıdır.

İmsâk mevsimi herkese kutlu olsun; tebellüğ eden, etmeyen herkese barış, bereket, inanç selameti ve arınma vesilesi olsun; imsâkiyeler evlere dağıtılmış; imsâk mevsiminin saltanatı başlamıştır.

Hamdolsun!


Kaynak (Arşiv)