‘İmam-hatip’ kavramından ‘lise’ meselesine bir bakış
Dedelerimizin, “Mevtâmızın cenaze namazını kıldıracak imam, naaşını kefenleyecek kefen bulamıyorduk” diye bahsettikleri demler, Tek Parti yıllarıydı. II. Dünya Savaşı'nda Türkiye'nin Batılı demokrasi eksenine girmesinden sonra CHP, din konusundaki tutumunu mecburen yumuşattı.
Bu çerçevede 1949 yılında Diyanet bünyesinde “imam-hatip kursları” açıldı. Ortaokul mezunu ve askerliğini yapmış erkeklerin alındığı bu kurstan o yıl 50 mezun verildi. Daha sonra kursların süresi iki yıla çıkarıldı. 1951'de Demokrat Parti, halkın talebini dikkate alarak 7 ilde imam-hatip okulları açtı ve müteakip yıllarda okulların sayısı hızla arttı.
İmam-hatipler gerçek bir toplum talebine yaslanıyordu. 28 Şubat süreci başlarken bu okullardaki öğrenci sayısı 400 bine yaklaşıyorken, 28 Şubatçıları destekleyen hükümetin aldığı tedbirlerle ertesi yıl öğrenci sayısı 20 bine geriledi.
İmam-hatip mezunu değilim ama en iyi arkadaşlarım imam-hatipliydi. Liseden mezun olduğumuz yıllarda (70'li yılların başları) İHO mezunu arkadaşlarımızın çoğunun emeli, liseyi dışarıdan bitirerek üniversite imtihanına girmek, bir mânâda imam ve hatiplikle neticelenen ortaöğretimden sonra her lise mezununun istifade ettiği haklara kavuşarak bir başka mesleğe geçiş yapmaktı.
İHO'lar ne kadar gerçek bir toplum talebine dayanıyorsa, mezunlarının İHO'dan sonra üniversite eğitimine devam etme arzuları da o kadar sahiciydi. Bu olgunun ardında yatan nükte, halkın kısaca şu cümleyle ifade ettiği mânâ idi:
-Evladımız dinini-diyanetini bilerek ve öğrenerek yetişsin!
Bu temenni, “evladım din görevlisi olsun”dan öte, hattâ başka bir talepti. Haklı olarak daha fazlasını istiyorlardı ve öncelikle ortaöğretim esnasında çocuklarının manevî savrulmaya tabi kalmasını istemiyorlardı.
Bu okullardan mezun olan gençler de “imam-hatip” isminden pek memnun değillerdi. Hele hele “Mezun çıkınca imam mı olacaksın?” yollu suallere cevap vermekten usanmışlardı. Onlar, her lise mezunu gibi üniversite öğretiminin başında herkesle aynı mesafede yarışa katılmak istiyorlardı.
28 Şubat döneminde 5+3 formülüyle İHO'ların orta kısmı fiilen kapatılmıştı. Yakın zamanlarda hükümet 4+4+4 formülüyle ortaöğretimi yeniden düzenledi. Sistemin teknik ayrıntılarına hâkim değilim; bu yıl en çok tekrarlanan şikâyet, ilk sekiz seneyi bitiren öğrencilerin, kontenjan düzenlemesi sebebiyle meslek lisesi veya İHL'lerden birini seçmek zorunda bırakılmasıdır.
*
Başbakan'ımız bir imam-hatip mezunu, partisinde hayli imam-hatipli var ve bu okulları çoğaltıp fonksiyonel hale getirmek istiyorlar. Ben bu talebi, yukarıdaki cümleyle üst üste getirerek anlıyorum: Gençlerin dinden-diyanetten haberdar bir donanımla hayata atılmasını sağlamak...
Bu fikir mâkuldür ve üzerinde ciddiyetle durulmayı hak ediyor. Şu anda önümüzde güzel bir fırsat duruyor. Eğitim planlamasından ve tekniğinden pek de haberdar sayılmayacak birisi olarak daha fazlasını teklif ediyorum.
Teklifim şöyledir:
1-Evvela “imam-hatip” tabirini kaldırmak. Eğer bu ismin uyandırdığı nostaljik mânâ feda edilemiyorsa, hakikaten imam-hatip yetiştiren mesleki liseler bu isimle eğitime devam edebilirler.
2-Bildiğimiz düz liselerle şimdiki imam-hatiplerin müfredatını karma hale getirip, ilk sekiz yıldan sonra üniversiteye kadarki 4 yılı çok iyi altyapıya sahip (muhtevâ bakımından) birer sosyal bilim lisesi yapmak.
3-Az sayıda sosyal bilimler lisemiz var; bu düşüncem onları fonksiyonsuz şekle sokmak değil, aksine bu liselerin müfredatını esas alarak bütün lise eğitimine yaymak.
4-Yeni liselerin adı sosyal bilimler lisesi olmayabilir ama muhtevası tam da öyle olmalıdır. Öyle ki bu liseler hem “çocuğum dinini öğrensin” arzusundaki velileri tatmin edebilsin, hem de evladının güçlü bir lise eğitimi almasını ve üniversiteye girmesini hedef alan insanlara hitap etsin.
5-Düz liselerin giderek ufalanmasına ve öğrencilerin seçme hakkının daralmasına yol açan bugünkü uygulama, sürdürülebilir nitelikte görünmüyor. Düz lise diye tabir ettiğimiz okulları güçlendirmek, yıllardır lâfı edildiği halde hayata bir türlü geçirilemeyen “eğitim reformu” isteklerinin nihai amacı sayılmalıdır.
6-Yeni liselerde çağın gerektirdiği derslere ilaveten mâlum Batı dillerine ilaveten bir başka lisan mutlaka öğrenciye kazandırılmalıdır. Yabancı dil eğitimindeki sistemin gösterdiği geleneksel zaaf bu defa mutlaka aşılmalıdır diye düşünüyorum. İkinci dil olarak başta komşu diller; Bulgarca, Sırpça, Rusça, Ermenice, Arapça, Farsça, Çince hatta Japonca düşünülmelidir. Böyle güçlü bir müfredatı başaran öğrencinin üniversiteye girişi artık problem olmaktan çıkar. Böylece hükümetin sıkça dile getirdiği “kursları kapatmak” emeli de fiilen gerçekleşmiş olur.
7-Yeni liseler için öğretim kadrosunun güçlenmesi lazım; bu gerekçeyle meselâ 4 ilâ 10 yıllık bir hazırlık dönemi şart görünüyor. Özellikle yabancı dil (filoloji) dersleri için yükseköğretimde ihtiyaca uygun yeni bir düzenleme getirilebilir.
8-Bu uygulama, Türkiye'de hak ettiği seviye ve itibarı asla bulamayan sosyal bilimler için çok doğru bir zenginleştirme hamlesini başlatabilir. Türkiye'nin çok iyi sosyal bilimcilere ihtiyacı var (diğer branşları ihmâl edelim manasında söylemiyorum); öyle ki Türkiye'nin kaliteli sosyal bilimci ihtiyacını birkaç meşhur üniversite tek başına göğüslemeye çalışıyor. Bu, haksızlık. Sosyal bilimler, göğüsledikleri ve çözüm bulmak zorunda oldukları problemler itibarıyla ülkenin en kaliteli zihinlerine muhtaçtır. Oysa biz, bunun yerine yıllarca “bari öğretmen olsunlar” gibi bir alil düşünce ile fen ve matematik branşlarında pek başarılı olamayan çocukları, ikinci sınıf bir branşmış gibi sosyal bilimlere yönelttik. Sosyal bilimler, çocuklara pek gelecek vaat etmediği için mecburen rıza gösterilen bilim dalları haline geldi. Bu fasit daireyi kırmak şarttır, yeni liseleri bu düşünce ışığında biçimlendirmek gerekir.
Bu teklifimin maksadı, konunun bir problem olarak kabul edilmesi ve onun üzerinde en iyi çözümün bulunması için tartışılmasıdır. Teklifler arasında eksik veya yanlış bulunabilecek maddeler olabilir. Daha iyisi ve makûlü ile düzeltilir.
İmam hatiplerin sayısını artırmanın, düz lise taliplerini bu okullara yöneltmenin nihai çözüm olmadığını düşünüyorum. Nihai çözüm, lise eğitimine bir bütün halinde yüksek kalite kazandırmak ve bu esnada paralel bir gayretle meslek liselerini güçlendirmektir.
Ve temenni ederim ki artık bu (eğer genel kabul görürse) eğitimimizdeki son reform hamlesi olur. Türkiye'de eğitim reformu artık şaka unsuru haline gelmeye başladı ve ciddiyetini kaybetti. Yeni bir reformu gerektirmeyecek derecede nihai bir reform teşkil etmeyecekse ve diğerleri gibi altı ayda kadük hale gelecekse, ben bu iyi niyetli teklifimi ebediyyen unutmaya hazırım.