İlle de F klavye, ille de F klavye
Nereye gitseniz Q klavye ile karşılaşıyorsunuz; internet kahvelerinde Q, bürolarda, resmi dairelerde Q. Sahi, bu Q tutkusunun mantıklı bir izahını yapabilecek olan var mıdır?
Evvelâ hakkı teslim edelim, 1999 yılının 4 Nisan günü Milliyet'in pazar ilavesinde Sayın Orhan Tekelioğlu'nun kaleme aldığı, "Bir Klavyenin Ölümü" başlıklı yazı, bu yazının anafikrini de özetliyor:
Mesele "F klavye" meselesi. Mesele mühim; önemi, benim de aralarında bulunduğum bir yığın okur-yazar takımının F klavyeye alışmış olmasından kaynaklanmıyor; bu klavye, Türkçe'nin ses dizilişine en uygun sıralamayı ihtiva ediyor. Sesli harfler sol elin tasarrufu altında klavyenin sol kısmına yoğunlaştırılmış, sessizler ise sık kullanılış oranlarına göre muhtelif yerlere dağıtılmış. F klavye ile Türkçe bir ibare yazmak istediğinizde sol ve sağ yükü eşit miktarda paylaşarak düşüncenin kağıda geçmesi hız kazanıyor. İşte bu yüzdendir ki F klavye bugün "milli klavye" olmak değerini taşıyor; Türkçe gibi, Alsancak gibi, Hatay veya Kıbrıs gibi bir şey F klavye.
En üst köşesinde Q veya A harfi yer aldığı için bu isimlerle anılan frenk menşeli klavyeleri çocukluğumdan itibaren gördüm. 60'lı yıllarda çocukluk ve ilkgençlik demlerini geçirenler için daktilo eşi bulunmaz ve kolay ele geçmez bir eğlenceydi. Avukatlar, gazeteciler, muhasebeciler kullanırdı daha çok; bir de devlet memurları tabii. Bir daktilo makinasını sahipsiz yakalayıp dakikalarca harf araya araya ilk defa ismimi ne zaman yazdığımı hatırlamıyorum ama F ile tanıştığım gün dün gibi aklımda. Eniştemin muhasebe bürosuna henüz yeni satın alınmış gıcır gıcır, gri gövdeli bir "Facit" makinesiydi bu (hâlâ yaşıyor haberiniz olsun). Aa, öğle tatilinde makineyi kucağıma çekmemle şakır şukur yazmaya başlamam bir oldu. İşin sırrı harflerin diziliş mantığındaydı; bu bilgi yanlış olabilir ama benim bildiğim kadarıyla F klavye ile tertiplenmiş ilk daktiloyu üreten firma da Facit'tir.
Mahalli gazeteciliğe başladığımda matbaada birkaç makina mevcuttu ama ben hemen F olanını tercih ettim; o günden beri F'ciyim. Rahmetli Muhlis Abi, kırklı yıllardan beri daktiloyla aşna-fişne olduğu için A'cı idi; Hermes Baby markalı ince makinasında yılların alışkanlığı ile şıkır şıkır günlük roman tefrikası döktürür, MC Hükümetlerine çatar ve sıkça da "fâhiş" lâfını kullanırdı. Gazetecilikteki ustam Ahmet Turan Gürel de A'cıydı ve evinde kullanılabilir halde üç-beş eski makina daha barındırdığını sonradan öğrenmiştim. Biz gençler ise -sormaya ne hâcet- alayımız birden F'ci idik.
Üç daktilom oldu, ikisi duruyor; üçü de F'dir. İlki Royal, ikincisini çabucak sattığım için markasını hatırlamıyorum ama sonuncusu, 956 model Chevrolet'lere benzettiğim bir Alaman harikasıdır; Erika. Uzatmayalım, 90'lı yılların başında ortalıkta bilgisayar lâfları dolaşmaya başladı. Bir Ankara seyahatinde Planlama'ya uğramıştım. Kulakları çınlasın Nabi Avcı da Planlamada çalışıyordu. Dedim ki, "daktilo niyetine kullanmak için elden düşme bir bilgisayar almaya niyetim var; ne alayım?"
-Kesinlikle Macintosh alacaksın dedi; çünkü F klavyeli başka bilgisayar yok; üstelik masaüstü yayıncılıkta ve yazarlar arasında en tercih edilen marka odur. Biraz pahalıdır ama...
İlk bilgisayarımı böyle aldım işte; onu bir şeker çuvalının içine koyup sırtlayarak eve getirdim. Belleği topu topu 1 MB tutarındaydı, bir Macintosh'tu ve kimselerde olmayan bir üstünlüğe sahipti: F klavyesi vardı. Facit firmasının açtığı çığırı bugün Türkiye'de sadece Apple firması sürdürüyor ve Türk müşterilerine F klavye konforu sunan tek firma olmak özelliğini koruyor.
Peki F klavye biz Türkler için bu derece konfor ve ergonomi sunduğuna göre niçin piyasada Q klavyeli bilgisayarlar çığ gibi artıyor? Niçin özellikle gençliğimiz sanki Allah'ın emriymiş gibi bilgisayar kullanmaya Q klavyeli aletlerle başlıyorlar? Bilgisayar satın almak istediğinizde niçin evvelâ size Q klavye veriyorlar?
Gerçi yeni sistemlerde F klavye seçeneği de yer alıyor; eğer ekstra para verip F klavye satın almamış iseniz, tuşların üstüne etiket yapıştırarak ihtiyaç giderebiliyorsunuz ama bu defa Türkçe karakter problemi ortaya çıkıyor; bu defa Türkçe karakter tanıtmak için bir yığın sistem düzeltmesi yapmak zorunda kalıyorsunuz. Niçin? Bilgisayar dünyasında temel dil İngilizce ama henüz milletçe İngilizce okuyup yazmaya başlamadık çok şükür; üstelik İngilizce bir metni F klavye ile yazmak hiç de zor değil. Gerçekten bu meseleyi enine boyuna düşününce Q klavye kullanmanın mantıklı bir izahını yapmak mümkün olmuyor. Nereye gitseniz Q ile karşılaşıyorsunuz; internet kahvelerinde Q, bürolarda, resmi dairelerde Q. Çocuğunun ısrarına dayanamayıp eve bilgisayar alan aile reisleri meselenin aslını bilmeden bir de Q klavye yüklenip getiriyorlar evlerine.
Sahi, bu Q tutkusunun mantıklı bir izahını yapabilecek olan var mıdır?
Orhan Tekelioğlu'nun cevabı üzerinde düşünmeye değer: "Bu sorunun cevabında bugünkü kültür dinamiklerimizi açıklayabilecek bazı anahtarlar gizli gibi görünüyor. İlk saptama şu olabilir. Kültürümüz bir batılı öğe ile karşılaştığında, olduğu düşünülen muhafazakar yapısını kolaylıkla terk ediyor. Örneğin, kimse sokaklara dökülüp klavyemi isterim diye gösteri yapmıyor. Ama radyomu isterim diye arabalarına siyah kurdelaları hemen takabiliyorlar."
Aklınızda bulunsun: F klavyenin tarihi
Türkiye'nin F klavyeyi hangi tarihte ve nasıl tercih ettiğini merak ettim; kısa bir internet taramasından sonra birbirinden farklı iki rivayetle karşılaştım. İlk rivayet Yılmaz Karakoyunlu'dan:
"1956 yılıydı ve o sıralarda Ankara'da Ulus diye bir gazete çıkardı. Bu gazetede bir gün Türkiye F klavyeyi seçti diye bir başlık okudum. Gazetedeki bu haberin detayını merak ettiğim için gazeteye gittim ve yetkili insanlarla görüştüm. Amerika'dan gelen bir ekip daktilo kursları verecekti ve iki klavye çeşidi için teklif getirmişlerdi. Bunlardan bir tanesi F klavye, diğeri ise Q klavye idi. Türkiye ise F klavyeyi seçmişti. Bunun nedeni vardı; çünkü O zamanın Milli Eğitim Bakanının kullandığı daktilo F klavyeydi. Bunu bana Virjinya Üniversitesi metodoloji ve psikolojik kursu başkanı Dr. Richard söylemişti.( ... ) Aslında bu olay doğrudan doğruya kişisel egoizme karışmaktaydı. Bu anlattığım olay Türkiye'nin tercih kriterlerinin neler olduğunu göstermektedir."
İkinci ve bana daha mâkul görünen rivayeti ise, yazının girişinde zikrettiğim sayın Orhan Tekelioğlu'nun yazısında gördüm:
"Türkiye, tuş sıralamasında standart olarak kabul ettiği F - klavyeyi 1956 yılında seçmişti. Bu aslında daktilo kültürünün "yerelleştiğinin" açık bir kanıtıydı. Çünkü daha önceleri piyasada bulunan daktiloların çoğunluğu Fransız piyasası için üretilen A - klavye tuş düzenine (AZERTY) sahipti. Ama bu düzen Türkçede kullanılan sesli ve sessiz harflerin sıklığı ile uyumsuz olduğundan, Türkçe yazarken zorluk çıkarıyordu. O günlerde oluşturulan bir kurul Türkçeye çok daha uyumlu olan F - klavye düzenini benimsedi ve yıllardır da herkes buna alışmıştı. Peki ne oldu da, yine bir başka batı dili olan İngilizceyi temel alan Q - klavye de facto bir standart oldu?"
Alıntı:
Bu hikayenin en ironik tarafı, Türkçenin bugünkü halini tartışanların, İngilizcenin Türkçe sözcükleri etkilemesinden, giderek bazı sözcüklere el koymasından dertlenenlerin, klavyedeki bu garabeti hiç fark etmemeleri. Demek ki dil zabıtası olmanın bir diğer koşulu da "klavye miyobu" olmakmış.
(http://www.milliyet.com.tr/ekler/gazete_pazar/990404/haber/hab8.html)