İlk gün sünnet; ikinci gün milli forma!
Bu konu üzerine önceden hayli fikir belirtildi; hatta bir futbol yazarı, Mehmet Aurelio milli takıma çağrılırsa açılış töreninde İstiklâl Marşı okunurken ayağa kalkmayacağını yazdı gazetesinde. Dün öğle sularında Milli Takım'ın teknik patronu Fatih Terim, çiçeği burnunda vatandaş Mehmet'i 16 Ağustos'taki Luxemburg maçı için aday kadroya çağırdığını ilan etti.
Çok mu önemli? Değil. Ben Fatih Terim'e hayli zamandır inancı ve sempatisi kalmamış biriyim, son yıllarda ne yapsa sinirime dokunuyor ama yine de, "o kadar da değil canım, yapmaz böyle bir şey" diye düşünüyordum.
Yaptı!
Aurelio Mehmet değil mesele; kaldı ki "Mehmet" Fenerbahçeli futbolcular arasında en sempatik olanlardan biri; futbolunu tartmak bana düşmez. Mesele, milli takım patronunun, daha "kırkı bile çıkmamış" taze vatandaşa can simidi gibi yapışıp takıma koymasında. O mevkide top oynayıp milli forma bekleyen onlarca futbolcunun hayal kırıklığını da görmezden gelebiliriz ama şu şark kurnazlığına Fatih Terim "dakika fevt etmeksizin" atlayarak milli forma giydirmesini hoş karşılayamayız.
Fatih Terim, "büyük hoca" havalarıyla İtalya'ya gittiğinden beri çok hata yaptı, kendisini ilgilendirir ama son hatası affedilemez.
İstifa etsin; çekilsin!
"Ne var bunda; her ülke yapıyor" demeyeceğiz. Bizim bazı kriterlerimiz olacak. Her şeyden önce başarının adını koyacağız; eğer başarı denilen şey, milli takımın bilmem ne şampiyonası eleme grubundan çıkması olarak anlaşılıyor ise o kritere göre Sayın Terim'in, İsviçre maçı rezaletinin bitiş düdüğü ile istifayı basması gerekirdi. Hayır, başarı ille de kazanmak değil; başarı iyi oynamak, centilmenlik ruhunu yüceltmek, rakibin saygısını kazanmak, oyunuyla zevk vermek, her maçı bir seyir şöleni haline getirmek, milli takım değerlerini yukarıda tutmaksa Terim son kararıyla bu değerlere kulak asmadığını gösterdi; oysaki, Aurelio Mehmet zokasını elinin tersine itip, "sırf bu tercihim sebebiyle milli takım, maçlarda sonuç sıkıntısı yaşayabilir ama güzel oyun sıkıntısı çekmeyeceğimize söz veriyorum. Milli takım formasının ne kadar değerli ve onurlu olduğunu bu noktadan sonra her yerli futbolcu daha iyi anlayacaktır" demedi, diyemedi.
Kolayı tercih etti; iki gün sonra Trabzon'un yeni Brezilyalısı da Türk vatandaşı olup Muzaffer adını alırsa, ona da formayı teslimde beis görmeyecektir. Adam dil bilmez, adet erkân bilmez; yaya bıraksanız antrenman sahasından evinin yolunu bulamaz, daha düne kadar Türkiye'nin dünya haritasındaki yerinden bile habersizken "yedinci yabancı" kontenjanı uğruna vatandaş olduğu günün ertesinde milli formayı kapıverir. Ciddiyet bunun neresinde?
Evet başkaları da yapıyor ama bizim gibi suyunu çıkarmıyor; Avrupa'da neredeyse her milli takımın siyahî kökenli oyuncuları var ama bilmem kaçıncı kuşakta göçmen ailelerin çocukları. Hiçbiri bizde olduğu gibi "ilk gün sünnet, ikinci gün deniz" taktiğiyle, "ihtiyaç"tan forma kapabilmiş değiller; formasını giydikleri ülkenin diliyle, kültürüyle, geçmişiyle bir şekilde sahici irtibat kurabilmiş adamlar.
Yazılı kanunlar, kurallar her şey değil; bir milli takımın kriterleri ve standartları, kulüplerden daha yukarıda olmalı. Bunun ırkçılıkla, milliyetçilikle ilgisi yok; Lefter Küçükandonyadis top oynadığı yıllarda Fenerbahçe'nin ve milli takımın göz bebeğiydi; herkes ona sevgi ve saygı duyardı ve hâlâ duyuyor. Milli futbolculardan Beşiktaşlı Niko vardı meselâ, sonradan Yunanistan'a gitti ve orada kaldı. Sarıyerli Garo, Sivassporlu Panayot ve Dimitri gibi isimler de vatandaşlıkları su götürmez oyunculardı ve milli formayı giyebilmiş olsalar kimsenin aklına "niçin" demek gelmezdi.
Aurelio Mehmet için soruyoruz ama; "niçin?"
Bu kararı onaylamışlarsa Futbol Federasyonu üyelerine de Sayın Terim'le aynı jesti paylaşmalarını dileriz: İstifa.