İktidardan razıyım; muhalefeti azledelim!

Bütün kurumları birbirine bağlayan anayasal omurga, cumhurbaşkanının kararlı ihlâlleriyle anlamını kaybetti. Günün birinde miting miting dolaşıp partisine, evet partisine gümbür gümbür oy isteyen bir cumhurbaşkanı da gördük. Bununla yetinmedi, beğenmediği partilerle polemiğe girişti, sataştı, yüklendi, bilinen bütün politik centilmenlik kurallarını sakatladı. Anayasada cumhurbaşkanının görev ve yetkilerini belirleyen kısım bile şu anda onun keyfî tasarrufu altındadır; istediğine uyuyor, beğenmediğini çiğniyor.

Kanıksadık ve olağan bulduk. İşin inanılmaz tarafı budur ve bu noktada herkes suçlu. Evet, insanlar Cumhurbaşkanı'nın sistematik biçimde taraflı davranmasını sıradan buluyor hattâ, “Adam zaten baştan söylemişti, dürüst bile davranıyor” diye tasvib ediyorlar ve böylece o hâlâ cumhurbaşkanıymış gibi davranabiliyor. Siyasi muhalefet, daha önce görmediği bu cür'et karşısında hâlâ şaşkın ve darmadağın. Bir usul tartışması açmayı bile akıllarından geçirmediler şimdiye kadar. Taşları tahtada keyfi istediği gibi süren bir satranç oyuncusuna karşı kurala uygun yeni hamleler geliştirmek mânâsız, hatta komik. Olan da bu zaten. Muhalefet, usul arızasında direnmek gerekirken esasa daldı ve farkına varmadan tuzağa düşüp cumhurbaşkanının oyun kuruculuğunu kabullendi. Bundan sonra başına geleceklerin vebali kendi omuzlarındadır. Sathı, yani ana kuralı müdafaa etmek yerine ağız dalaşının (hattı müdafaa) kolaylığı, muhalefet için ölümcül sonuçlar doğurabilir.

Bir ay geçti ve muhalefetin sızlanıp durduğu hükümet hâlâ işbaşında; hatta kendini o kadar ‘yerlikaya' görüyor ki milli savunma bakanı bile atadı parlamento dışından! Savunma bakanlarını Türkiye pratiğinde ordu da dahil kimse önemsemediği için arada kaynadı gitti fakat bir özgüven gösterisi olarak dikkat çekiciydi.

Anlayacağınız bir ay önce boşuna seçim yaptı Türkiye. Değişen bir şey yok: Net! Biz sadece iktidarın içine ‘devlet kaçtı' diye suizan ediyorduk; meğer, HDP de dahil bütün muhalefet bloku da ‘devlet sıtması'na yakalanmış, âteş-i aşkıyla morul morul yanmakta. Hükümet, evet sağlam pabuç değil ama muhalefetin “Devlet hatun”un kapısında sıraya girmesi karşısında söyleyecek söz kalmıyor.“Ama efendim, bu muhalefet liderleri, seçim meydanlarında ne kadar ağır sözler ettiler” diyerek, bu gibi sahte hamal kavgalarını sahici zannedenler olmuştur mutlaka. Neticesi meydanda. Onu en çok eleştiren, hatta galiz sözler sarfedenler onu en çok meşrûlaştırıyor ve en küçük dâvetinde eteklerini bellerine dolayıp (ayaklarına dolaşmasın diye) bir koşu sarayın yolunu tutuyorlar. Sadece onlar değil; vaktiyle âlim, sâdık ve fâzıl bildiğimiz nice zevat var ki, saray sofrasında bir teşehhüd miktarı oturmak uğruna ‘müdâhin'liğe rıza gösterebiliyorlar. Sarayda oturan, halkının genetiğini iyi etüd etmiş kesinlikle. Hakkını teslim etmeli; sahaya hâkim, malzemeyi iyi tanıyor. Hele bu aslan yürekli muhalefet cephesinin dayılana-efelene, bağıra çağıra meclis başkanlığını iktidara bir ikram edişleri var ki, böyle bir ortaoyununa bugüne kadar hiçbir tarihi direklerarası kıraathanesi şahit olmuş değildir!

Eey iktidardan sızlanan safdil çevreler; teşhisiniz yanlıştır. Yarın teneşirde iki elimiz yanımıza gelecek. Şahsen ben şahitlik ederim: İktidar elinden geleni yaptı: Adaletsizlik, israf, yolsuzluğa karışmak, yandaş kayırmacılığı vs... Hiç saklamadılar ki ayol! İktidarı suçlamak artık hakşinaslık değildir; bilakis bunca iyi kesilmiş ‘muz orta'ya rağmen topu ağlara takamayan siyasi muhalefeti gözden geçirmek, hatta azletmek gerekiyor. İsterseniz bir deneyin; muhalefeti azletmek, hükümeti değiştirmekten daha kolay olmayabilir. Niçin diyeceksiniz; çünkü bunlardaki konfor ve keyif, -en geniş mânâsıyla ‘Devlet!'- iktidarda yok yahu!


Kaynak (Arşiv)