İki farklı naneli limonata tarifi üzerine
Havalar da bir sıcak, bir sıcak!Bunu herkes biliyor ve farkında; bir yazar, günlük yazısına böyle başlıyorsa iki ihtimalden bahsedilebilir; ilki yazarın konu bulmakta sıkıntıya düşüp, aklına ilk gelen cümleyi karalayarak "arkasını nasıl olsa getiririm" çaresizliğine sarılmasıdır; ikinci ihtimâl ise havaların gerçekten, yani haber değeri teşkil edecek derecede sıcak oluşudur.
Okuyucuların çoğu bilmez, yazar, sıcağın tavana vurduğu şu günlerde sıcaktan en az şikayet etmesi gereken mutlu azınlığın yaşadığı bir coğrafi bölgeden, Türkiye'nin çatısından yazmaktadır bu satırları. Türkiye'nin ortayaylası, temmuz gecelerinde bile hırkasız balkonlara çıkılmayan, yün yatak ve yorganı asla "yüklük"lere kaldırmayı aklına bile getirmeyen şâhâne yazlara mekân teşkil etmesiyle az bilinen bir meziyet ve şöhrete sahiptir. Sıcaklık otuz beş dereceye vursa bile ne gam; başınızı sokacağınız ilk gölgelik size limonata kıvamında bir ferahlık vaat etmektedir. Ne var ki birkaç günden beri yazar, pencereyi açınca içeriye hücum eden sıcak hava dalgasının ne menem bir şey olduğunu fark edince telaşlanmış, yeryüzü ısınmasının bilimsel bir efsane olduğu yolundaki kanaatini bir kere daha gözden geçirmeye razı olmuş bulunmaktadır.
Böyle bir ortamda bir yazarın, okuyucusuna fikri yorumlarıyla hizmet vermesi, sair seçenekler yanında hayli zayıf kalıyor. Sair seçenekler, yazara göre iki maddeden oluşmaktadır:
1- Tatil için sahil turizmine aldırış etmeyip, yaylalara, Türkiye'nin çatısına, ortayaylaya gitme tavsiyesinde bulunmak (ki yazar bu tavsiyeyi bizzat yerine getirdiği için kendisini müsterih hissetmektedir)
2-Herkesin yaz günlerinde illa ki bir yerlere tatile gitme lüksüne sahip bulunmadığını göz önünde tutarak, onlara elle tutulur, faydası hissedilir, pratik ve sahici serinleme usûllerini hatırlatmak.
Bu çerçevede, bir günlüğüne olsun sizlere memleket ve dünya meseleleri hakkında yorumda bulunma görevimi bile bile ihmâl ederek, iki farklı usûlde limonata tarifi takdim etmeye karar vermiş bulunuyorum. Hemen belirtmeliyim ki söz konusu tarifler yazara değil, bu sütunlarda birkaç gün önce yayınlanmış bulunan, "İkindiüstü rüzgârında serin limonata gel" başlıklı yazıdan ilham alan bir hanım okuyucuya ait bulunmaktadır.
Şimdi sözü uzatmadan malzeme listesine geçiyorum efendim; hemen fark edileceği üzre malzemeler, en mütevazı bütçe imkanlarını bile fazlaca zorlamayacak bir liste teşkil ediyor.
Limon, taze nane, toz şeker, limon kabuğu ve su.
Nane yaprakları evvela ince ince kıyılır. Bu arada iyice yıkanıp temizlenmiş bir miktar limon kabuğunu elinizden geliyorsa ince ince kıymalısınız, "yok ben dayanamam şekerim düşer; hemen içmek istiyorum" diyorsanız rendelemeniz de mümkündür tabii. Kâfi miktarda şeker, limon kabuğu ve ince kıyılmış nane iyice karıştırılır. Daha sonra kabuğu soyulmuş limonlar sıkılır ve su ile karıştırılır. Bu karışım, önceden hazırlanmış karışımla bir güzel harman edilir. Buzdolabında veya serin rüzgar tutan bir gölgelikte yarım ilâ bir saat kadar bekletilir ki limon kabuğu ve nanenin ferahlatıcı rayihası iyiden iyiye kendini suya bırakabilsin. Daha sonra karışımı buzdolabından alıp süzgeçten geçirmelisiniz. Buz ve nane yaprakları ile süslenen limonatayı artık bardaklara taksim edebilirsiniz.
İkinci usulde ise, şeker bir kat, kıyılmış nane bir kat, limonlar bir kat olacak şekilde (kabuğu ile birlikte ince yuvarlaklar halinde kesilir) fazlaca geniş olmayan bir kapta aşağıdan yukarıya sıralanır. Arzuya göre bu sıralama birkaç kat olacak biçimde çoğaltılabilir. Bu karışımın da bütün kemaliyle rayihasının çıkması ve suya sinmesi birkaç saatinizi alacaktır. Daha sonra bu karışımı elinizde güzelce yoğurunuz ki suyu ve rayihası iyice birbirine karışabilsin. Sonrasında karışımı süzgeçten geçiriniz ve damak tadınızın kararına göre karışıma su ilave ediniz.
Afiyet olsun efendim. Galiba son zamanlarda okuduğunuz en iç ferahlatıcı yazı bu olmuştur!