İki farklı "Batılılık" yorumu: GS ve FB

Tarih öğretmeni sınıfa giriyor; yoklamayı tamamladıktan sonra öğrencilere, -Çocuklar diyor, "bugünkü dersimiz çok kısa sürecek". Öğrencilerin gözleri sevinçle ışıldıyor. Öğretmen devam ediyor, -Dersimiz kısa sürecek çünkü konu, Fenerbahçe'nin Avrupa tarihi!

...

Nükte zâlim; hele bugünlerde iyice bunalmış durumdaki Fenerbahçe taraftarları için çekilir gibi değil fakat ilginçtir ki günümüzün futbolu, sadece futboldan ibaret değil, çok daha kapsamlı.

Fenerbahçe kağıt üstünde hemen hiçbir eksiği olmayan bir camia. İç kriterler itibariyle hiç de fena görünmeyen hal, dünya piyasasına çıktığında rekabet gücünü yitiriveriyor. Buna mukabil ciddi problemlerle boğuşan Galatasaray'ın devler liginde üst tura çıkmış olması, Fenerbahçe'nin durumu ile sert bir kontrast teşkil ediyor. Bu zıddiyeti tek bir olgu izah edebilir: İki camia arasındaki zihnî tutum ve yöneliş farkı.

Galatasaray, bizim birbuçuk asırdan beri yarım yamalak tasavvur edip de uygulayamadığımız "Batılılık" fikrinin doğru yorumunu temsil ediyor; bu ekip işini dünya standartlarına uygun bir ciddiyet ve kalite ile yerine getiriyor ve milli kimliği daima birinci planda tutmayı başarıyor. Galatasaray'ın başarısındaki imrendirici taraf, önceki yıl UEFA şampiyonu olmasından ibaret değildir; tam aksine, en azından on seneden beri kendisini başarılı kılan altyapıyı sürdürmekte gösterdiği kararlılık ve devamlılığın altını çizmek gerekir. Asıl hüviyetimizi koruyarak dünya standartlarında iş görmek gayesi, bu camiada bir tatlı tasavvur olmaktan çıkıp, sıradan bir realite haline dönüştü. Futbolun sadece futboldan ibaret olmadığı nokta işte budur.

Fenerbahçe, Galatasaray'ın başarısına ve hedeflerine ulaşmak için varını-yoğunu seferber eden bir firma; bu mânâda Fenerbahçe bizdeki "Batılılık" anlayışının başarısız sürümünü (version) teşkil ediyor; bu camiayı Galatasaray'ın "Batılılık" anlayışından uzaklaştıran temel sebep, vaktiyle bizim Jöntürk takımına ârız olan aceleciliktir. Onlar başarıyı "hemen" talep ediyorlar ve büyük caima oldukları gerekçesiyle beklemek, sabır göstermek, altyapı için yıllara yayılmış yatırımlar gerçekleştirmek gibi uzun vadeli hazırlıkları görmezden geliyorlar. Bu camianın en büyük zaafı, günü kurtarmak ve günün başarıları ile yetinmektir bence. Büyüklük kompleksi, Fenerbahçe'ye "sabır" kavramını unutturuyor. Ne yazık ki bu strateji, iç piyasada ara sıra randıman vermesine rağmen dünya standartlarında rekabete tahammül edemiyor. "Kısa sürede en büyük başarı" beklentisi Fenerbahçe'yi paniğe sokuyor ve camianın o büyük dinamizmini âtıl hale getiriyor.

Ortada birisi başarılı diğeri başarısız iki farklı "Batılılık" stratejisi var. Türkiye, birbuçuk asırdan beri nasıl Batılı olmak gerektiği problemini Fenerbahçe'nin hâlâ uygulayageldiği strateji ile çözmeye çalışıyor. Unu, yağı, şekeri ve tavası olduğu halde olgörüp helva pişiremeyen Türkiye'nin kapıldığı infial hissi, bugünlerde Fenerbahçelileri, yeniden anavatan ligine dönmeye zorlayan öfke ve kırgınlıktan hiç de farklı değildir.


Kaynak (Arşiv)