İki analiz, bir dua!

Hangi hikmete binaen hâlâ yazarlıkla uğraştığını bir türlü anlayamadığım biri, "Cumhuriyet'in altındaki tuzak" başlığı ile bir köşe yazısı kaleme almış. Merak ettim; okumadan önce, "nedir yav bu Cumhuriyet'in altındaki tuzak; ne olabilir?" diye kendimi test etmeye karar verdim; dolayısıyla önce benim tahminî cevaplarımı, sonra da o yazarın "tuzak"tan ne anladığını sırayla okuyacaksınız.

Benim için Cumhuriyet, devletin sıfatıdır; ben devlet fikrini önemserim; çünkü devlet, birlikte yaşama irademizin en yüksek fizikî organizasyonudur. Devlet kurmak, yönetmek, işletmek ve "yönetişmek", benim için medenî bir haslettir.

Ciddiye alırım ama kutsallık atfetmem ve zamanla görmüşümdür ki benim devlet hususundaki ciddiyetim, bazılarının kutsallık atfından çok daha sahici, ayağı yere basan ve bu dünyaya ait bir tesbittir.

Bana göre Cumhuriyetimiz ciddi ve sahici birtakım tehlikelerle karşı karşıyadır; sıralıyorum:

1- Bir devletin anayasası, toplumsal ölçekte en yüksek mutabakat belgesi olmak iktizâ eder; 1982 Anayasası, son AYM kararından sonra, mahkemenin içtihadına göre her istikamette eğilip bükülebilir (esnek değil) şekilsiz bir mahiyet kazanmıştır.

2- Anayasa, devlet kurumları arasındaki güç paylaşımını, toplumla devlet arasındaki ilişkileri "hukuk"a bağlar; bu hukuk, bilumum yüksek yargı uzuvlarıyla birlikte devletin bütün kurumları için bağlayıcıdır. Türkiye'de kurumlar arasındaki güç paylaşımı, artık anayasal kurallara göre cereyan etmemekte, anayasa dışı yollardan fiilî güç gösterilerinde bulunulmakta ve bu durum maalesef, Anayasa'mızın 2. maddesinde zikredilen "demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk devleti" olmak niteliğini zedelemektedir. Şöyle ki:

a- Güç paylaşımında anayasa hukukuna riayetsizlik gösterildiği için devletin "demokratik"vasfı,

b- Bir kilisenin "ekümeniklik" iddiasını karara bağlamak noktasında bir yüksek mahkememizin kendisini yetkili saymasıyla devletin "laik" vasfı,

c- Nihai kertede hukukun işletilmesi yerine, fiili güç kullanımının bazı muhitler tarafından alkışlanmasıyla "hukuk devleti" vasfı açıkça örselenmektedir.

3- Devletin ta içine uzandığı töhmetiyle gündeme gelen çeteleşme vakaları hakkında bugüne kadar tekrarlanageldiğine şahit olduğumuz örtbas hamleleri, devletin vatandaş nazarındaki güvenilirliğini zedelemektedir.

4- Devletin bazı kurumları, Anayasa'nın 10. maddesinde düzenlenen "kanun önünde eşitlik" ilkesinin özünü zedeleleyen açık davranışlarla, bir kısım vatandaşların kendini II. sınıf insan gibi hissetmesine yol açmaktadır.

Bana göre Cumhuriyetimizin geleceğini tehlikeye sokan davranışların başında bu tür yaklaşımlar geliyor; halbuki, yazının başında bahsettiğim yazar, "Cumhuriyetin altındaki tuzak" kavramıyla, bir grup öğrenciyle yaptığı görüşmedeki intibaları nakletmektedir. Buna göre yurt çapında bir cemaat, öğrencilerin yurt ihtiyaçlarını karşılamak için evler açmakta, bu evlere yönetici olarak abi ve ablalar yerleştirmekte, başarılı öğrencileri desteklemekte, daha az başarılı olanlar başarılı olmaya özendirilmekte, az bir katılım ücreti karşılığında okumaları sağlanmakta, akşamları ise bu evlerde dinî sohbetler tertiplenmekte imiş.

Yazar bu durumu şu dramatik cümleyle özetliyor: "Bu gidişle laik Cumhuriyet bir gün, bir gecede alabora olursa, kimse hayret etmesin."

İşte size iki yazardan iki "Cumhuriyet'e tehdit" analizi. Yorum yapmıyorum.

Duam odur ki Mevlâ, devletimize, Cumhuriyetimize zevâl vermesin; içimizdeki algı özürlülerden ötürü bizi helâk etmesin!


Kaynak (Arşiv)