II. Abant Toplantısı'nın anlamı
-Abant'tan-
Meselenin adını "siyasi şuurun yükselişi" olarak koymak da mümkün. Bu satırları kaleme aldığım dakikalarda hazırlanmakta olan II. Abant Toplantısı nihai bildirisi, Türkiye'de siyasetin artık sadece seçilmişlerin meşguliyeti olmaktan çıkarak -kamu hukuku tabiriyle- "özel alan"dan ve "kamu alanı"na yönelen bir dizi toplumsal ve siyasi talep şekline büründüğünü gösteriyor ve bu talepler çok sahih ve anlaşılır bir tarzda aydın sınıfının talebi alınmaktan ziyade toplumun dilekleri olarak tezahür ediyor.
II. Abant Toplantısı'na katılan bütün entelektüellere hakim olan temel endişe kabaca devlet ile milletin, daha teknik bir tabirle özel alan ile kamu alanının hudutlarını gerçek hukuku içinde tanzim ederek yönetime katılmasının sahihleştirilmesiydi. Din, devlet ve toplum ilişkilerinin iki gün boyunca -tabiri caizse- didik didik edildiği komisyon çalışmalarında siyasetin zeminini tahkim edecek hukuk ve prensipler üzerinde tartışıldı. Mevcut gerginliğin, tansiyon yükselmesine mahal bırakmayacak tarzda nasıl giderilebileceği konuşuldu ve daha ilk günden itibaren tek çözüm şeklinin çağdaş hukuk değer ve normlarına itaat edilerek aranabileceği konusunda ittifak hasıl oldu.
Bu tip arayışların sadece Abant Platformu'ndan ibaret olduğunu söylemek haksızlık olur; ama bundan böyle entelektüel bir gelenek haline bürüneceği anlaşılan Abant toplantılarının, gözden kaçırılmaması gereken bir önem kazandığını da vurgulamak gerekir. Bu toplantıların en mühim özelliği barış, hukuk ve karşılıklı anlayış prensiplerine azami derecede sadakat gösterilerek Türkiye'yi ihtilaçlar içinde kıvrandıran problemlere çözüm üretmek niyetinin belirginliğidir ve Türkiye Abant'tan yükselen bu ciddi ve ağırbaşlı arayışlara kulak kabartmak zorundadır.
Abant toplantıları, aralarında uçurum olduğu zannedilen farklı zemindeki düşünce ve ilim adamlarının samimi, sıcak ve karşılıklı hoşgörüye dayanan dostluklar kurmasına, en azından beşeri temas mesafesinde birbirilerini tanımalarına da zemin hazırladı. Türkiye'de sert kutuplaşmanın yeniden yükselişe geçtiği bu dönemde muhtelif fikir ve kanaat önderlerinin yakınlaşması büyük kazançtır. 1980'li yılların ikinci yarısında gevşeyen sert polaritenin 90'lı yılların ikinci yarısında yeniden sertleşmeye başlaması tesadüfi değildir. Abant'ta geçirdiğimiz iki günün en zevkli dakikaları, işte bu cinsten yakınlaşma ve sohbet zamanlarıydı.
Abant Toplantısı'nı sun'i bir şekilde gerginleştirilmiş bir konjonktürde kararlılıkla düzenleyen, destekleyen ve sürdüren Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı'na, Demokraside Birlik Vakfı'na, Hoşgörü Hareketi Derneği'ne, Türkiye Din Eğitimi Vakfı'na ve Türk Dünyası Yazarlar ve Sanatçılar Vakfı'na şükran borçluyuz; açık konuşmak gerekirse bu toplantı hem ev sahipleri, hem de katılımcılar açısından şovalyece bir anlam taşıyordu.
Konuşan, düşünen, tartışan ve hukuk içinde sıkıntılara çözüm arayan bu kişi ve kuruluşlar, Türkiye'de "sağduyu" omuzlayanların tabii sözcüsü durumundadır ve eminim ki Türkiye, Abant'tan yükselen sağduyu taleplerini ciddiye alacaktır.