İhtimâldir pâdişâhım...
1924 Anayasası iyiydi, hoştu; devrinin ruhuna, politik kültürüne de uygundu fakat önemli bir gediği vardı: bu anayasa, CHP’nin ebediyyen iktidarda kalacağı varsayımına dayanıyordu.
1950’de DP, bu anayasa ile iktidar oldu; bu anayasada CHP’ye tanınan yetkileri kullandı. 1960’ta ise işte bu sebepten ötürü askerî darbeye uğradı. Darbeciler, süngü zoruyla 1960 Anayasası’nı lağvettiler ve yeni anayasa yapmak lüzumu duydular. Sebebi açıktı; bu anayasa ile çok partili sistem uygulaması bir nevi tek parti gibi bir şey oluyordu.
60 darbesinin ironik yanı, DP’nin anayasayı ihlâlden suçlu bulunmasıdır; oysaki anayasa (Atatürk’ün anayasası!), bizzat darbeciler tarafından taammüden bıçaklanmış ve cesedi tarihin mezbahasına atılıvermişti.
Şunu hatırlatmak istiyorum: Başbakan Erdoğan’ın karihasından çıkan son kanun düzenlemeleri, Erdoğan ve AK Parti’nin ebediyyen iktidarda kalacağı varsayımına dayanıyor ve kanaatimce bu amacı kesinleştirmek için alelacele çıkarılıyor.
Günün birinde (İhtimâldir padişâhım...) AK Parti seçim kaybettiğinde, Başbakan Erdoğan hepimiz gibi sıradan bir fani haline geldiğinde, AK Parti grubunun levendâne bir hırâm ile destek verdiği kanunlar, o keyfi, geniş ve lastik gibi esnetilebilir yetkileri ele geçiren yeni muktedirlerin elinde çok can yakıcı ve çok can sıkıcı bir çehreye bürünecektir.
Temennî etmem elbette, lakin bu ihtimâli görmek o kadar zor değil. Bir an için yarın sabah itibariyle mevkîlerin değiştiğini tasavvur ediniz: Başbakan ve partisi muhalefette, iktidarda ise diyelim ki bir koalisyon hükûmeti var. İnternet ve telefon haberleşmesi olsun, emniyet, yargı, bürokrasi, havuz medyası olsun, MİT’in olağanüstü yetkileri olsun elinizden çıkmış. Sıradan bir vatandaş gibi korunmasız ve sivil kalmışsınız...
Bütün yazışmalarınız devletin bilgisi altında, malvarlığınız, banka hesaplarınız, telefon trafiğiniz bu işle görevli bir bürokratın keyfine, günün başbakanı her kimse onun insafına emânet!
N’ola o kara günde encâmınız ey ihvânlar?
Geliniz hâlâ vakit varken kendinize alelacele keyfî yetkiler veren kanunlar çıkarmaktan, insanları birbirine karşı gerip muhasım hale getirmekten vazgeçiniz. Türkiye’yi bundan sonra bir arada tutacak yegâne kimya, şahsi haklara ve hürriyetlere en geniş mânâda serbestiyet tanımaktır. Şahsın hukukunu daraltırsanız, yarın kendinizi de tıknefes bulabilirsiniz. Yapmayınız. Mutedil ve âdil olunuz. Demokrasiyi lüzumsuz bir fantezi, katlanılması gereken gıcık bir yol arkadaşı gibi görmeyiniz: Zira demokrasi, azlığın hukukunu gözeten ve ona hayat hakkı tanıyan bir idare şeklidir. Yarın sizlere de lâzım olacak.
AK Parti grubuna iki çift sözüm var; iki genel seçimde, referandumda ve mahalli seçimlerde bu partiyi desteklediğim için, bir seçmen sıfatıyla olsun bu cümleyi kurma hakkına sahibim.
Zor zamanda liderin yanında durmak, bozgunculuk etmemek, tırsaklık göstermemek bir erdemdir fakat evrensel hukukun altını oyan geceyarısı kanunlarına destek vermek çok başka bir şey. Devir değiştiğinde sizleri de sıradan vatandaşlar gibi bu kanunların tehdidine maruz bırakan tercihinizden ötürü vekil dokunulmazlığınız var ama vicdan masuniyetine sahip değilsiniz. Bu tatsız çorbada sizin de tuzunuz var.
Bugün liderin hatırı ile milletin hukuku çatışma halinde; Türkiye’yi bir korku cumhuriyetine çeviren uygulamalardan bahsediyorum. Doğruları herkes onaylar; sizden sadece “eğriye eğri” demeniz beklenir. “Bir ok attım kebab oldu” dediğinde bile ardında bu espriyi sorgusuz sualsiz destekleyecek bir grubun varlığına güvenen liderinizi ancak siz mâkuliyet ve itidal çizgisine çekebilirsiniz.
Milletin vekilisiniz, liderin değil: Sorumluluğunuz büyük, hatırlatmak isterim.