İçinizdeki çocuğa da "iftarlık" almayı unutmayın!
Kış ikindisinin saltanatı nedir ki; hele oruçlu demlerde öğlenin abdesti kocamadan kapıya dayanıveren ikindi zamanları, biraz da tatlı iftar telaşlarının heyecanını beraberinde sürükler; çarşı-pazarda alışveriş hizlanır, yollar kalabalıklaşır ve kış güneşi kirli sarı zeval püskürtülerini batı ufkuna doğru dürerek karlı dağlara yaslanır: Zevk-i âcizanemce orucun en cümbüşlü zamanlarıdır; kitap saatidir.
Her şahsi kütüphanede, salim ve tehî vakitlerde "içine düşülmek" niyetiyle satın alınmış bir yığın kitap güzelliği, işte böyle oruçlu ikindilerde hükümferma olan eşref zamanları bekleyip durmadadır: Kısâs-ı Enbiya'dır, Tâberî Tarihi'dir, Usûlî Divânı'dır, Tazarru'nâme'dir, Binbir Gece Masalları'dır, Menâkib'ül Ârifîn'dir, Nâimâ Tarihi'dir; yevmî ve kısa vâdeli maksatlarla içindekiler faslına bakılıp şurasından-burasından üçer-beşer sayfa okunmuş, mühim yerlerin altı çizilmiş, vakit darliğindan ötürü sinesine işaret kâğıtları bırakılmış ama bir türlü endişesiz ve tahditsiz zamanlarda "içine düşülememiş" nâdidelerdir. İşte tam zamanıdır; eşref saat erişmiştir; illâ yerli klasikleri tercih etmek gerekmez; dileyen oruçlu ikindilerin saltanat saatlerine Balzac'ı misafir edip fî tarihin Frengistan ahvâlinden bahisler açar; isteyen eski mecmua koleksiyonlarına garkolur, arzu eden (ama mutlaka Ferid Nâmik Hansoy rahmetlinin tercümesini tercih etmek kaydıyla) Jules Verne külliyatının nefis illüstrasyonlarla tezyin edilmiş sahifelerinde kaybolur gider. Bu ânın güzelliği ilim yapmak, öğrenmek, merâkı gidermek, vakti boşa harcamamak, ders çalışmak vb. gibi "ulvî" ihtiyaçların karşılanmasında değil, bil'akis vakti kitaba hasr-ü tahsis etmek gibi süflî ve sıradan heyecanların teskînindedir; kitapla insan arasındaki bütün menfaat münasebetlerini berhava edip, sahifeler arasındaki "gayri yerler ve özge temâşâlar"a gömülmektir: Şuuru, uyku ile uyanıklık (beyn'el yevm ve'l-yakaza) arasındaki gri ve ağırlıklardan kurtulmuş mıntıkalara sürükleyerek şimdiki zamanın illiyetlerinden kurtulmaktır.
Bu saltanatı ancak, "Top atılacak, abdest tazelemeyecek misin?" veya "Sofra hazır, herkes seni bekliyor" cinsinden zarif ikazlarla sona erdirmek mubah olabilir. Kim ne derse desin oruçlu ikindilere en çok yaraşan gaflet tarzı, gönlünüzün çektiği bir kitabın derûnuna "düşüp" oralarda tayy-ı zaman ve mekân eylemektir.
Sabah ezanından sonra işe yetişmek endişesi ile uykunun en tatlı deminden ferâgat ederek kör karanlıklarda yollara düsen erbâb-ı mesai'nin "Ah nerede, keşke su Ramazan ayı tatil olsa da gönlümüzün çektiğince ibadetle, ziyaretle, kitapla, mukabele ile biz de şu güzel günlerin tadını çıkarsak" diye iç çektiğini tahmin ediyorum. İtiraf etmeliyim ki târifesini verdiğim bu lezzet, gün boyunca çalışarak gündelik hayatın akışını kolaylaştıran ahbâbı dışarda bırakmak gibi küçük bir kusurla mâluldür; adı üstünde, bir "saltanat" keyfinden ve debdebesinden bahsediyoruz; ne var ki onlar dahi en azından hafta sonu tatilinde veya öğle paydosunun kırpılmış aralığında, ballandırarak hikâye ettiğimiz zevkin sularına yelken serebilirler.
Ramazan içimizdeki çocuğu uyandırıyor ve artık unutulduğunu sandığımız eski heyecanları kadîm bir dost çehresi gibi karşımıza çıkarıveriyor: İftar sofrasında dakikaları iple çekmenin sâfiyeti, teravih namazında cemaate yeni katılmış mahalle çocuklarının kıkırtısına iştirak etmenin dayanılmazlığı, açlığa dayanamayan bir ahbâba akıllara ziyan veren nefâsetteki yemekleri tasvir etmenin yer yer "zulm"e varan muzipliği ve şimdiki zamanı kitap sayfalarında inkâr etmenin tatlı hasariliği...
Ara sıra kendinizi de hoş görün; oruçlu ikindilerde kitaplı kaçamakların meşrû serseriliğini görmezden gelin: İçinizdeki çocuğa da iftarlik almayı unutmayın!
Küçük ve zaruri bir not: ZAMAN gazetesi aracılığı ile gönderilen bazı okuyucu mektuplarını seri şekilde cevaplamak mümkün olmuyor. Yazara karşı itiraz hakkını doğrudan kullanmak isteyen okuyucular, "CÜIIBF 58140-Sivas" adresini tercih edebilirler.