Hüsn-i şehadet

1972 yılının sonbaharında Milli Selamet Partisi'nin ilk genel kurulu için Sivas'tan Ankara'ya giden partili otobüsünün içinde ben de vardım.

Rahmetli dayımla beraberdik; yolculuk sebeplerimiz farklıydı. Dayım çiçeği burnunda MSP'lilerdendi ve Müslümanların partisini desteklemek için Ankara yollarına düşmüştü; ben ise SBF'nin ilk yılını okumak için o otobüsle Ankara'ya gidiyordum.

O heyecanı hatırlıyorum. "Müslüman Partisi" kavramı, sihirli bir terkip olarak Anadolu'da değdiği yeri cezbeye uğratıyor, âdeta tutuşturuyordu. O güne kadar bütün görevleri Menderes veya Demirel gibi hayli dolambaçlı yoldan Müslümanlara -destek demeyelim ama- ara sıra onlara iltifat eden liderlere oy vermekten ibaret kitleler, ilk defa gümbür gümbür kimliğini gururla açıklayan ve bununla yetinmeyerek onlara "Ağır sanayi hamlesi" gibi pırıltılı bir kalkınma programı sunan bir adamla tanışıyordu. Üstelik bu adamda, ezik ve bereli gönüllere ilâç gibi gelen bir üstün vasıf daha vardı: Parlak bir makina mühendisiydi, Odalar Birliği Genel Sekreteri'ydi, üstelik profesördü ve buna rağmen Müslüman olduğunu belirtmekten çekinmemişti.

Bu ince nükteyi anlamayanlar, Türkiye'nin yakın tarihinde Müslüman kitlenin yerini ve kapasitesini de bilemezler.

Rahmetli Mehmet Dayım, MSP'de fazla kalmadı; belki birkaç ay. İl teşkilatındaki görevinden ayrıldı ve "Yeğeninin partisi"ne de iltifat etmedi; hatırladığım kadarıyla partilerden uzak kalırken politikaya ilgisini hep korudu. Onu Milli Görüş mektebinden uzaklaştıran şey, şimdi ayrıntılarını hatırlayamadığım ufak-tefek ayrıntılardı; bir şeylere burkulmuştu, bazı davranışlara. Dayım için birkaç ayda bitiveren yol, Milli Görüş mektebi için ara sıra sıkıntılı berzahlarda geçse de giderek büyüyen ve genişleyen bir menzil halini aldı. Bugün ülkeyi, o mektepten yetişen dünkü gençler yönetiyor ve bu işi sair rakiplerinden daha kötü yaptıklarına dair bir emâre yoktur.

Necmeddin Erbakan'ın en büyük ve mânâlı eseri bu siyaset mektebi oldu; onun kadar mânidar bir başka hizmeti, mâlum tarihi ve sosyal sebeplerle özgüveni kalmamış kitlelere doğrudan siyaset yapabileceklerini göstermesidir. Milli Görüş mektebinin belediyeleri, hem sıradan insanların elinden tutup onlara siyaset stajı yaptırmak, hem de kıyılarda tutunmaya çalışan yeni nüfusu şehir hayatına intibak ettirmek gibi sosyolojik değeri yüksek işler yaptılar ki bunlar, şimdi rahmete intikal etmiş Erbakan Hoca'nın hasenât defterine yazılacak âmellerdir.

Sır değil, Erbakan Hoca'yı siyaseten hiç desteklemedim, beğenmedim; fakat hayat hikâyesine en kaçınılmaz yekûn çizgisinin çekildiği şu günde Necmeddin Erbakan'ın vefatını duyunca samimi olarak üzüldüğümü söylemeliyim.

Şahsi hikâyesi bitti fakat Türk siyasetine getirdiği kavramlar ve daha önemli olmak üzere yetiştirdiği kadrolar yaşıyor. Türkiye'nin son elli yılına damgasını vurabilen en etkili lider oydu. Milli Görüş mektebinden yetişenlerin, siyasette Erbakan çizgisini -üstelik Erbakan'a rağmen, aşmış ve geliştirmiş olması bir başka tecelli, bir başka ince nüktedir. Yarın yapılacak cenaze törenine onun sadece uzak muhalifleri değil, vaktiyle evlâdı yerine koyduğu ekip arkadaşları da samimiyetle iştirak edecek ve son görevlerini yerine getirecekler; dileseydi sağlığında bu mürüvveti bol bol görebilir, kurduğu mektebin ulusu olarak daha sâkin ve gururlu bir gündelik hayatı olabilirdi ama sağlığının elvermemesine rağmen bildiği tarz üzre siyaset yapmaya ısrarla devam etti.

Âmil olduğu işler, siyaset etme biçimini aştı; bu da bir tecellîdir ve herkese kolay kolay nasib olmaz.

Cenab-ı Hak rahmet etsin; hakkım varsa helâl olsun.


Kaynak (Arşiv)