Heykel
Saint Petersburg'daki Rus"Türk Koleji'nin ilk mezuniyet törenine katılmak için Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı'nın davetlisi olarak katıldığımız gezi esnasında vaktimizin büyük bir kısmı müzeler, saraylar, parklar gibi sanat eserlerinin sergilendiği mekanlarda geçti; sadece saray ve müzelerde değil, umûma açık mahallerde de en ziyade dikkatimi çeken husus gördüğümüz heykellerin dakikalarca seyredilecek derecede güzel olmasıydı.
Klasik sanat geleneğimizde heykel yok; ama Batılılaşma serüvenine girdiğimiz demden beri pek çok Batılı sanat gibi heykelle de âşinâ olduk; özellikle Cumhuriyet'ten sonra heykel, Batı şehirlerindeki kadar olmasa bile gündelik hayatta rastladığmız bir sanat unsuru oldu. Güzel sanatlar akademilerinde heykel kürsüleri yıllardır talebe yetiştiriyor; milletler arası başarılara imza koymuş heykeltıraşlarımız da yok değil; ama umûmi mahallerde sergilenen heykellerin genellikle estetik seziş ve derinlikten mahrum tavrı dikkat çekecek ölçüde yaygınlık gösteriyor.
Türkiye'de "heykel" deyince akla gelen ilk ve en yaygın örnek Atatürk heykelleridir. Her ilde, her kazada ve beldede, her resmî dairede, okulda, kışlada hatta özel iş yerlerinin girişinde bile itina ile hazırlanan Atatürk köşelerindeki büstler elbette sizin de dikkatinizi çekmiş olmalıdır; genellikle, bu işi ekmek kapısı edinmiş özel atelyelerde hazırlanan ve seri halde üretilen bu büstlerdeki estetik yoksunluğu, artık bir "fenomen" teşkil edercesine göze batıyor. Geçen yıl Cumhuriyet'in 75. yılını kutladık; ama Türkiye'deki en güzel Atatürk heykellerinin hâlâ ecnebi sanatkârların imzasını taşıması çok ibretâmizdir.
Acaba bu durum, Türk heykeltıraşlığının tereddîsi olarak yorumlanabilir mi? Bu sualin cevabını vermek, artık inkâr edilemez bir estetik fukaralığı sergileyen Atatürk heykellerinin sanat değeri hakkında derin tartışmalara girişmek herhalde bizden ziyade Türk heykeltıraşlarına düşen bir vazifedir; o konuda yoruma girmek sade vatandaşlık sıfatımıza uygun düşmez; ne var ki aynı sıfatla Atatürk heykellerinin ve Atatürk köşelerinin estetik zaafiyetinden şikâyet etmek hakkımızdır.
Amasya'nın meydanında merkezinde at üstünde Atatürk figürünün yer aldığı bir grup heykeli var ve bence çok başarısız. Kezâ Sivas Hükümet Meydanı'ndaki Atatürk heykeli de hiçbir sanat ekolünün sahiplenmek istemeyeceği bir zevksizliğin eseri. Listeyi uzatmak mümkün: Bu ülkede Atatürk, daima el üstünde tutulan, devletimizin resmî ideolojisinin ekseninde yer alan bir sembol şahsiyettir; hal böyleyken Atatürk'ün en kaba"saba büstlerini fabrikasyon usûlü çoğaltıp halka açık yerlere dikerken biraz da sanat endişesini nazar"ı dikkate almak gerekmez mi?
Kanaatimce Atatürk'ün adına ve hâtırasına inşâ edilen her eser, hatâlı bir algılama ile hemen dokunulmaz ve ilişilmezlikle tabu mıntıkası haline getirildiği için, bu eserlerdeki sakaleti düzeltmek, hatta tenkid etmek bile baş ağrıtıcı bir risk olarak görülüyor; tepeden tırnağa yanlış bir tavır bu.
Türk sanatçıları Atatürk'ün çok güzel resimlerini, portrelerini yaptılar; Atatürk'ü insânî duyarlığını yansıtacak bir hâletle resmeden eser sayısı az olmakla birlikte resimdeki durum heykelden farklı. Yıllardan beri sanat kurumlarında, okullarda, sınıflarda "Atatürk" ana fikirli sanat çalışmaları teşvik edildiği, el üstünde tutulduğu halde Atatürk'ü konu edinen birçok sanat eserinin, hemen çoğunlukla muvaffakiyetsizlikle sonuçlanmasının sebebi nedir acaba?
Kanaatimi söylemek isterim: Biz okullarımızda, resmî kurumlarımızda Atatürk'ü resmî ideolojinin çizdiği sert ve insânî duyarlıktan arındırılmış bir imajla tâlim ediyoruz da onun için. Türk milletinin, bir Türk büyüğüne karşı serd ede geldiği an'anevi hürmet ve muhabbetten Atatürk'ün mahrum kılınması çok dikkat çekicidir.
Türk heykeltıraşlığının Atatürk büst ve heykellerinde sergilediği seviye içime sinmiyor; Kültür Bakanlığı'nın bu konudaki düşüncesini doğrusu bilmek isterdim.