Herkes sipere girsin; diyalog başlıyor!

Bir okuyucu "diyalog paranoyası" sayılabilecek uzun bir "e-okuntu" göndermiş; ezcümle diyor ki: "Diyalog tehlikelidir. Hazreti İbrahim'de buluşurken "Efendimiz"i ıskalamış olmuyor muyuz? Kaldı ki onlar son peygambere inanmıyorlar; inansalar zaten Müslüman olurlardı. Muharref Tevrat ve İncil gerçeği ortada dururken diyalog diye bir şey olamaz. Ortalık papaz ve haham ve misyoner kaynıyor. Musevi ve Hıristiyanlar samimi olsalardı Müslüman olmaları gerekirdi. Üstelik bu diyalog çağrısını yapanların yetkisi nedir; üç din arasında ortak payda aramak bu üç dini aynı kefeye koymaktır; biz aynı kefeye girmeyiz."

Özetle böyle.

Hayli zamana mal olsa da doğru olan e-okuntu'nun sahibine aynı yolla cevap vermekti; fakat o akşam bir televizyon kanalında "aynı mealde" bir açık oturum izleyince, cevabın umuma teşmil edilmesi gerektiğini düşündüm. Belli ki bazı çevreler "diyalog paranoyası"nı canhıraş bir gayretle yaygınlaştırarak kendilerince bir yükseliş trendi yakalamak, belki de bazı yerlere "asılacak olan ben değilim; aman karıştırmayın" mesajı vermek istiyorlar. Niyetleri bilemeyiz; ancak bu okuntuyu samimi suallere yaslandığı gerekçesiyle ciddiye alıyorum.

Sevgili okuyucu!

Diyalog fikrinden dehşete kapılmak sağlık eseri değildir; insanlar farklı yaratılmışlardır ve bu "Yaradan"ın muradıdır. Diyaloğu reddetmek evvela bu murada muhalefettir. Bize benzemeyen herkesi "sinsi düşman" saymaya hakkımız var mı? Dünyanın gidişatı, farklılıkları giderek daha fazla iç içe yaşamaya zorluyor, Avrupa'da İslam, nüfus itibariyle ikinci din oldu. Farklı kültürler, inançlar ve fikirler düne nazaran daha ziyade yan yana yaşamak zorunda; diyalog tehlikeli ise yerine ikame edeceğimiz şey nedir? Farklılıklara karşı kaskatı kesilip sipere girmek mi?

Diyalog denilince galiba bazı çevreler, cümleten İslam'ı terk edip tanassur edileceğini düşünüyorlar; bu düşüncenin içinde meknuz bir başka tedirginlik ise diyalog sürecinde Hıristiyan ve Musevilerin bize güleryüz göstererek arkamızdan hançerleyecekleri: "Ortalık haham ve papaz kaynıyor; misyonerler her tarafta cirit atıyor." cümlesinin ardındaki fikri perişanlığa ne buyrulur; demek ki bizim milletimiz, misyoner diskuruna hemen kanıverecek kadar cahil. Bu fikir, millete güvensizliğin, onun üç-beş kuruş menfaat veya birkaç süslü sözle aldatılabilecek ölçüde manen dayanıksız olduğunun itirafı. Söyler misiniz, bu derece güvenilmez bulduğunuz bir toplumu, dünyadan tecrid ederek, fikir alış verişinden, fikir ve inanç hürriyetinden mahrum bırakarak mı korumayı düşünüyorsunuz?

"Diyalog kurulursa dinimizden oluruz" korkusu itiraf edilmiyor; ama satır aralarında gizli; diyalog, üç dinin "tevhid" edilmesi" anlamına gelmiyor; tam aksine "tevhid" eksenli bir iletişim ortamını murad ediyor. Bu çerçevede, "Hazreti İbrahim'i ön plana çıkarmak son peygamberi görmezden gelmek değil midir?" suali manasızdır; okuyucunun "din kültürü" bakımından yetersizliği aşikar: Kur'an'da geçen Hz. İbrahim fasıllarından ve özellikle "Salli ve barik" dualarında zikredilen "Al-i İbrahim" kavramının anlamından haberdar olması gerekirdi halbuki; biz o duayı, "Efendimiz" öyle dua ettiği için muteber tutmuyor muyuz?

Tevrad ve İncil, bizim nokta-i nazarımızdan muharreftir; ama bu gerçek onları mukaddes bilen milyonlarca insanı hakir görmemizi gerektirmiyor; onların Kur'an ahkamına itaat etmelerini beklemiyoruz, samimi bir diyalog için karşılıklı saygı ve anlayış yeter. "Eğer samimi olsalardı nübüvvetin son bayrağı altında toplanmaları gerekirdi." hükmü, Müslüman olmayan herkesi güvenilmez saydığı için paranoyaktır.

İfade aynen şöyle: "Dinlerarası diyalog çok tehlikeli bir şeydir. Buna öncülük eden kişi, İslamiyet'in temsilcisi midir? Halife-i ruy-i zemin midir? Bütün Müslümanların başı mıdır; nedir?" Konuşmak, anlayış ve dostluk bağları kurmak için ille bir "halife-i ruy-i zemin"in veya bir başka merciin müsaadesi mi gerekiyor? Okuyucu müsterih olabilir; çünkü benim gördüğüm ve anladığım kadarıyla dinlerarası diyalog platformunun bu teşebbüsü, -bence hiç de gerekli olmamasına rağmen- devletin bilgisi altında cereyan etmiştir.

"Diyalog" kavramının ufak çaplı da olsa bu kadar telaş ve hiddet yaratması aslında çok manidar; meselenin bence psikolojik boyutu yani "paranoyak" tarafı daha önde gibi görünüyor; peki siyasi bir endişeden bahsedilebilir mi? O kadarını bilemem; ama bu diyaloğu sürdürmekten yana olan insanları en hafif tabirle "gafil"den başlayıp "hain"e varana dek muğlak ithamlarla mahkum etme gayreti pek bariz; işin acınacak tarafı, farklı din mensuplarının "diyalog" için gösterdiği samimi niyeti, birbirimizden esirgiyor oluşumuz!

Okuyucuma hiç değilse kendi vicdanı ile hasbi bir diyalog arayışına girmesini tavsiye edersem, küstahlık olur mu?

EROL GÜNGÖR'E RAHMET: Türkiye'de beşeri ilim aleminin yüzakı merhum Erol Güngör'ün hatırasını ta'ziz için Kültür Ocağı Vakfı (KOCAV), bugün saat 14.00'te Tarık Zafer Tunaya Kültür Merkezi'nde bir ilmi toplantı düzenlemiş bulunuyor, haberiniz olsun istedim.


Kaynak (Arşiv)