Hele bir soluklan yeğenim...

Bak emmoğlu, bu işler karşıdan göründüğü gibi değil; hele bir soluklan, terin soğusun, bir çay iç, kendine gel; sana başına gelenlerin sebebini anlatayım bir güzel; dinlersen ne âlâ, dinlemezsen sen bilirsin...

Türkiye rahaat bir nefes alacak dedinizdi meselâ... Güzel fikirdi fakat ahali yanlış anladı; evvelâ rahaat bir nefes aldı, ardından sandık başına gidip nefesini sandığa üfleyiverdi. Niçin diyeceksin; hele bir çayını iç, anlatayım sana...

İki iki dört; Efendim bu sağ seçmen denilen adamların gönlünü kazanmazsan iflâh olacağın yoktur; bunu bil baştan! Ha, bakma öyle sandıklarda gümbür gümbür gürlediklerine; esâsen mazlum adamlar bunlar. Bir siyasi haksızlığa uğrarlar meselâ, ne bileyim bir hakarete uğrarlar; öyle meydanlara dökülüp miting yapayım, değneklerle gidip polisin kalkanına, olmadı miğferine miğferine çakayım da hıncımı devletten çıkarayım filan bilmez. Ne mahkemede dayısı, ne vesâyetçide arkası vardır. Ne yapar? Kuzu kuzu bekler; tâ ki güz gelene değin. Bunlar cücüğü de yazın değil, güzün sayarlar yeğenim. Güzün dediğim de söz temsili yani; anladın sen onu. Ha, bir de âh ederler ki evlerden ırak yeğenim, aman ha!

Çok zorlarına giderse oturup bir türkü yakarlar; o da olmazsa alıp başlarını gurbetlere giderler. Feleğe küser, bahtına sitem eder, kara talihim der avunur. Bunlarda öyle devlete kafa tutma, dağa çıkma, yol kesme, bina bombalama, pusu kurma damarı yoktur efendi. Vaktiyle "Ulû'l-emre itaat lâzımdır" denilmiş, itaat ederler. Devlet, "Oğlunu askere göndereceksin" der, bunlar üstüne bir de düğün-dernek kurup davul-zurna vurdurup, koç yiğitlerini kınayla yollarlar. "Vergi vereceksin" diye ferman salar, eyvallah derler.

Karşıdan bakar saf sanırsın; temiz yürekli adamlardır ama bir kere aldanır. İnanmayan, daha dün sandıkları çatlatarak iktidara gelip de sonra milletin vekâletini vesâyetçilerle kırdıran sağ partiler kabristanına şöyle bir göz atsın derim ben: İbrettir; Doğru yolun yolcularına, Demirkırat tavlasındaki kişneyen atlara, Anavatan'ın aklıkarışık evlatlarının bugün nerelerde durduğuna bakınca anlarsın.

Bunların hesabı, illâ ki sandık iledir yeğenim. Sandık görünce Arab taylar gibi açılıp bir neş'elenirler ki öyle olur. Vaktiyle Anadolu'da ahalinin % 80 itibariyle rençberlikle geçim ettiği demlerde nasıl bütün hesaplar, sünnetler, düğünler, nişanlar harman zamanı görülüyor idiyse, şimdi de siyasi hesaplarını sandığa kadar soğuklukta bekletip diyeceklerini öyle derler.

İki gün önce de aynen böyle yaptılar; önce rahaat bir nefes aldılar, sonra sandığa gidip diyeceklerini hâl diliyle söylediler. Derim ki, Kemâl Bey'e kim bu akılları öğütlediyse yanlış yaptı; "Dişini sökerim, kimyanı bozarım" iri lâflar bunlar. Yumuşak huylu atın çiftesi pek olur. Seçim akşamı gördüm şöyle bir, acıdım; yazıktır, pancara dönmüş adam, kıpkırmızı öyle...

Bir hükümete üç kere üst üste kredi açtıkları görülmüş-duyulmuş işlerden değildi, onu da yaptılar. Anadolu'da eskiden "Falan köy burdan kaç saat çeker?" diye soranlara, "hele bir yola koyul ki gidişini görüp öyle söyleyelim" diye ârifâne cevap verirlerdi. Demek ki, hükümetin gidişatını fenâ görmemişlerdir. Şimdi adamın biri kalkıp dedi ki, "Bunlara yine de oy verirseniz, lâyıktır size filan". Ben kibarcasını söylüyorum, o daha ağırını da söyledi. Bunlar çürük lâftır efendi. İşte krediyi tazeleyip, üstüne biraz da ilâvede bulundular. Ne yapacaksın, kahredip de terk-i diyar mı edeceksin? Büyük lokma ye, büyük lâf etme demiş ecdadımız.

Çayını içtin, terini soğuttun; haydi Allah yolunu açık etsin, dersini çalış yine gel; gözümüz tutarsa seni de destekleriz yeğenim. Sen de memleket çocuğusun; garezimiz yok. Efendi ol, canımı ye...


Kaynak (Arşiv)