Hediye

Biliyorsunuz, refikimiz Yeni Şafak, okuyucularına Sevgililer Günü için özel bir ek verince gazetede minik çapta bir deprem yaşandı. İlâveyi görmedim; bazı yazarların, "bize yakışmadı" sıkıntısı ile işi, okuyuculardan özür dilemeye kadar vardırmasını buruk bir tebessümle izledim.

Böyle günlerin aleyhinde olanların nasıl homurdandığını artık ezbere biliyoruz: "Hıristiyanlık gelenekleri, mâsum isimler altında dünya toplumlarına empoze ediliyor; bizler de tüketim çılgınlığının âleti oluyoruz; üstelik bu vesile ile nikâhsız beraberlikler de teşvik edilmiş oluyor."

Bu gerekçelerin hepsi de ciddi şeyler, katılmamak mümkün değil; fakat plâğın unuttuğumuz bir yerinde küçücük bir sevgi nağmesi saklı; onu görmezden gelmeyelim.

"Sevdiklerinize sevdiğinizi izhar ediniz" sözü size neyi hatırlatıyor?

Elbette "gümm" diye Sevgililer Günü'nü hatırlatmıyor; ama buna benzer bir şey söylüyor. Kezâ hediyeleşmek de öyle. Hediyeleşmek kalbi ısıtır, insanları birbirine yaklaştırır, muârefeyi artırır (şimdi yeni nesle muârefeyi nasıl izah edeceğiz yahu?)

Köklerimize dönüp, geleneğimizi eşelersek üç aşağı beş yukarı buna benzeyen dinî ve insani motifleri buluruz.

Üstelik "sevgili" olmak, birine "sevgili" demek, birini "sevgili" bilmek de o kadar kötü bir şey değil; hele bu kişiler birbiri ile evli, nişanlı veya sözlü ise...

Geriye kalıyor, ucu nikâhla mühürlenme durumu taşımayan "seviyeli birliktelikler"in çoluğa çocuğa matah bir örnekmiş gibi takdim edilmesi meselesi; el kadar sabî-sıbyanın "benim niye bir sevgilim yok" diye kuruntulanmasından doğan mahzurlar.

Tam "ağır ol molla desinler" vecizesinin izah ettiği durumlar yani; bu gibi halleri hoş görmek, tecviz etmek, olması gereken bir durum gibi sunmak mümkün değil elbette. Herkes durması gerektiği yeri bilecek.

Ama yürümesi gereken yeri de bilecek.

*

İşte Gaziantep'in Araban ilçesinde berberlikle hayatını kazanan Zeynel Abidin Altun, "eli yüzü düzgün bir Sevgililer Günü nasıl kutlanır" ve bu münasebetle gayri safi milli hâsıla nasıl artırılır bilmecesine -bence- şâhâne bir cevap buldu.

2007 yılının en güzel Sevgililer Günü haberini sadece Zaman okuyucuları görebildiler. 16 Şubat tarihli Zaman'ın arka sayfasındaki fotoğraflı haberin başlığı aynen şöyleydi:

"Sevgililer Günü'nde eşine inek hediye etti".

*

Başladık, gerisini de getirelim; haber aynen şöyleydi:

"Gaziantep'in Araban ilçesinde berberlik yapan Zeynel Abidin Altun, Sevgililer Günü dolayısıyla eşi Fatma Altun'a inek hediye etti. Akbudak Caddesi'nde berberlik yapan Zeynel Abidin Altun (27), 6 yıl önce evlendiği eşi Fatma Altun'a (28) alışılmışın dışında bir hediye verdi.

2 bin 100 YTL değerindeki süt ineğini eşine hediye eden Arabanlı berber, eşine her yıl bildik hediyeler aldığını; ancak bu sene farklı bir hediyeyle eşinin karşısına çıkmayı düşündüğünü söyledi. Fatma Altun da eşinden bir gül veya takı beklerken eve inek ile geldiğini görünce çok şaşırdığını, daha sonra kalıcı bir hediye olarak düşündüğünü belirterek, 'Eşimle birbirimizi severek evlendik. Her yıl Sevgililer Günü'nü çiçeklerle kutlarken bu yıl farklı bir hediye ile kutladık. Doğrusu inek hediyesi beni önce şoke etti, sonra mutlu oldum. İnek günde 20 kilogram süt veriyormuş. İneği her sağmaya oturduğumda aklıma kocam Zeynel gelecek ve eşimin beni ne kadar sevdiğini düşüneceğim.' diyor. Genç kadın, hediye aldığı inek için evinde komşularına çay partisi verdi. Fatma Altun, 'Eşim bana Sevgililer Günü'nde hediye olarak sütlü inek almış. Sizin kocalarınız ne aldı?' diyerek sevincini komşuları ile paylaştı."

*

Gaziantep'te Cihan muhabirliği yapan genç arkadaşımı yürekten tebrik ediyorum, benim nazarımda okkalı bir habercilik ödülünü hak etmiştir.

*

Peki, Zeynel Abidin Altun'u kutlamayacak mıyız? Elbette kutlayacak ve kendisini, muhafazakâr kitlenin sıkışıp kaldığı bu gibi postmodern vaziyetlerde dâhice bir çıkış yolu icad ettiği için bağrımıza basacağız. Eminim ki Yeni Şafak refikimizin Sevgililer Günü ilavesine bozuk çalan muhafazakâr köşe yazarları, Zeynel Abidin Altun kardeşimizin meselenin içinden nasıl ustaca sıyrılma marifetini göstermiş olduğunu bilselerdi, "bize yakışmadı; ele güne mahcub olduk" vezninden somurtmak yerine "böyle kutlamaya can kurban; konuya hangi açıdan yaklaşsak faullü bir durum yoktur; helâl sana Zeynel Abidin Bey" diyerek, gazetenin gençlerine biraz daha fazla hareket imkânı bırakırlardı.

*

Geliyoruz Zeynel Abidin Bey'in eşine aldığı sürpriz hediyenin ne idüğüne; efendim, zamâne hanımlarından yüzde kaçı, böyle romantik bir günde, "Kapa gözlerini Fatma, bak sana hediye olarak ne aldım?" diye heyecanlandırıldıktan sonra, karşısında kara gözleriyle yeni sahibesine melûl melûl bakan semiz bir inek görünce yine de anlayışlı davranıp, "Çok teşekkür ederim bey, ne kadar düşüncelisin" diyebilme olgunluğunu gösterir ki?

O yüzden Fatma Altun Hanımefendi'yi de gönülden tebrik ediyoruz.

*

Tabii, bu arada Fatma Hanım'ın, hediyesi ile karşılaşıp ilk şoku atlattıktan sonra gazeteci arkadaşımıza verdiği beyanatındaki şu sözleri, ince bir istihza veya sitem şalıyla peçeleyip peçelemediğini belki de hiç öğrenemeyeceğiz. Diyor ki Fatma Hanım: 'İnek günde 20 kilogram süt veriyormuş. İneği her sağmaya oturduğumda aklıma kocam Zeynel gelecek ve eşimin beni ne kadar sevdiğini düşüneceğim'!

*

Özetleyerek bitirelim: Doğru kişiye doğru zamanda doğru hediye almanın hiçbir mahzuru yoktur arkadaşlar. Bu üç doğruyu bir araya getirmek ise hayli yaman bir kompozitörlük kudreti gerektiyor ki, seneye eşini bu kabilden bir sürpriz hediye ile sevindirmeyi düşünen hemcinslerimi şimdiden ikaz etmek isterim.

İyi düşünün.


Kaynak (Arşiv)