Hayd'efeler!...

Karısının ceberrutluğundan yakınan bir kılıbığa kahvede akıl vermişler: "Şuradan bir kedi yakalayıp torbaya koyarsın. Eve götürürsün. Karın itiraz eder etmez kediyi bacaklarından tutup ikiye ayırırsın. Gör bakalım daha sesini çıkarabiliyor mu?"

Adam denileni aynen yapmış. Hanımı daha, "Nerden buldun bu pasaklı kediyi, al götür geldiği yere." der demez kediyi kaptığı gibi iki bacağından yakalayıverince kadın, görmüş-geçirmiş bir bıkkınlık edasıyla taşı gediğine yerleştirmiş,

-Boşuna hayvana eziyet etme; o erkeklik ilk gün lâzımdı!

Buğday taban fiyatlarını yüksek tutmak için uygulanan bıktırıcı taktik gibi "niyet mektubu imzalayanları bağlar!" efeliği de bana bu fıkrayı hatırlatıyor. Bu kabil dayılanmalar, bizim politik sistemimizde "lider"in bilgisi haricinde geliştirilecek tavırlar değildir ve bellidir ki "bir vakte kadar mı desem.. üç vakte kadar mı?.." vadesinin nihayetinde hükümet kendisi için şanlı bir huruç hareketi planlamaktadır. Siyasi recüliyet, işler niyet mektubunun altına kuzu kuzu imza atılacak noktaya gelmeden evvel kedinin bacağını ayırmayı gerektirirdi. Bu yüzden son istifa komedisi, ilgili bakanın değil de, aslında hükümetin tamamını ilgilendiren bir düşkünlüğün eseri olarak nitelenmelidir.

İstifa üzerine Başbakan'ın yaptığı yazılı açıklama tam bir kara mizah örneği: "Ekonomimiz, bakanın açıklaması yüzünden sarsıntı geçirmiştir. Arkadaşımız görevinden istifa ederek bu sarsıntının giderilmesine katkıda bulunmuştur". Bu cümleleri 21 Şubat'taki o vodvil krizinin üstüne geçirdiğimizde "tütün üreticisini mağdur ettirmem" gibi şaşırtıcı bir bahaneyle borsayı bir miktar karıştıran bakandan ziyade Başbakan'ın bizzat kendisinin siyaseten cezalandırılması lüzumu açığa çıkıyor. 21 Şubat krizinin sadece siyasi değil, "adli" açıdan da yargılanması ve sorumluların cezalandırılması gerekiyordu; ama şimdilik kabak sadece eski bir Merkez Bankası bürokratının başında patladı. Bankadaki parasını kriz esnasında dövize çeviren bir Merkez Bankası bürokratı görevinden oldu. Siyasi ahlâk ve terbiye, daha o gün hükümetin toplumdan özür dileyerek cümleten istifasını gerektirirdi; çünkü o bürokratı güvenilir bularak o makama getiren bu hükümetti.

Başbakan, siyasi ömrünün son demlerini komedi tarzında tamamlamaya karar verdi galiba; "görevden istifa ederek ekonomik sarsıntının giderilmesine katkıda bulunmak" diye bir müessese var idiyse, bu müesseseyi evvela kendisinin işletmesi ve 21 Şubat günü öğle sularında çekip gitmesi gerekirdi. Sebebi ne olursa olsun 21 Şubat krizi hepimizin yarı yarıya fakirleşmesine yol açtığı halde hükümet bu cürümü üzerine almak efeliğini gösteremedi. Esasen Başbakan'ı eleştirmek yersiz; biz adece akl-ı selimimizi muhafazaya gayret ediyoruz hepsi o kadar.

Bu istifanın ciddiyetine inanmak için ortada makul bir gerekçe yok; yine ortaoyunu seyrediyoruz ve zannımca "kurgulanmış bir istifa" ile karşı karşıyayız. Bu istifa bana göre IMF'ye öle bayıla takdim ettiğimiz niyet mektubu ve ekonomik programla ilgili olmaktan ziyade, daha derin ve etraflı bir siyasi manevranın adımlarından birini teşkil ediyor. İstifa gerekçesinde ciddiyet yok, istifayı kabul edende ciddiyet yok ve her şeyden önce istifa eden bakanın memleket menfaatleri hakkında bu derece titiz davrandığına dair evvelce edinilmiş bir intiba mevcut değil.

Açıkçası bu hükümet kimsenin umurunda bile değil; biz hükümetin değil siyaset kavramının zedelenmemesi derdindeyiz. Halbuki bu siyasi heyet sadece kendi intiharını kurgulamakla kalmıyor, bir sonraki heyetin adam gibi siyaset yapması için gerekli zemini de tahrib ediyor. Bu kompozisyon içinde koalisyonun ikinci ortağının takındığı tavır tek kelimeyle acıklıdır. Yazının başındaki fıkra, aslında "tütüncü muhibbi" istifacı bakandan ziyade onları ilzam eder zira siyasi dedikodu edebiyatına "erkek-ürkek" teşbihini yine onlar hediye etmişlerdi.

Kemal Derviş'i rahat bırakmaktan başka tercihi kalmamış bir hükümetin "hayd'efeler" kabilinden babalanmalarına daha ne kadar tahammül edeceğiz acaba; yakında belli olur!


Kaynak (Arşiv)