Hayda bre Alemdaroğlu!

İstanbul Üniversitesi, seksen küsur üniversite içinde ayrı bir yer tutuyor; batılı mânâda ilk Türk üniversitesi saymak lâzım gelen "Dâr'ül Fünûn"un devamıdır, yani bizde üniversite denilen kurumun çekirdeği.

Genç Cumhuriyet'in Dâr'ül Fünûn'la ilişkileri enteresandır. Hikâyesini daha önce zikretmiştik, hatırlayalım: 1924 yılının Nisanı'nda Cumhuriyet yönetimi Dâr'ül Fünûn'a özerklik bahşeder; Nereye kadar? 1933'e kadar; o tarihte devrin Maarif Vekili Reşit Galip, meclis kürsüsünden İstanbul Üniversitesi'ni, "memleketteki siyasi içtimai büyük inkılaba seyirci kalmakla, harf inkılabına ve 'özdil cereyanı'na tınmamakla, yeni tarih telakkisine aldırış etmemekle" suçlar ve 157 öğretim üyesi kadro dışı bırakılır. Bu önemli tasfiye kararına sebep olan kabahat, Dâr'ül Fünûn'dan bazı hocaların bir yıl önce 1932'de toplanan I. Tarih Kongresi'nde rejimin "resmi dil ve tarih görüşlerini eleştirme cesaretini göstermeleri" olmuştur. Üniversite özerk statüsüne tâ 1946'da kavuşabilecektir. Nereye kadar? 27 Ekim 1960'a kadar; İstanbul Üniversitesi 27 Mayıs Darbesi'nin akabinde bir kere daha hışma uğrar, 147 öğretim üyesi kovulur (bunların çoğu, kısa süre sonra görevlerine döneceklerdir).


Bu kısacık tarih özetinin eksikleri var ama Türkiye'de üniversite nâmına Dâr'ül Fünûn'dan başka kurumun olmadığı yıllarda, devletin üniversiteye bakışını aksettirmesi bakımından yeterince açık olduğunu zannederim. Çok şükür bugün, Türkiye'nin en eski yükseköğretim kuruluşu, memleketteki hâkim ve tayin edici siyasi cereyana seyirci kalmayan, rejim telakkilerine -tınmak ne kelime- bütün varlığı ile iştirak eden "ehil ve emin" ellerdedir!

Sayın Alemdaroğlu'nun Kıbrıs için yüz küsur bin daha şehit vermek ve gerekirse Yunanistan'ı da işgal etmek mealindeki sözleri yabancı ajanslara hangi kelimelerle tercüme edilerek verildi bilmem ama okuyan ecnebîlerin sittin sene tekrar etseler bile anlayabileceklerini zannetmiyorum zira anlaşılır gibi değildir; hele bu beyanın, Türkiye'nin en kadîm üniversitesinin rektörü tarafından verildiğini öğrendiklerinde şaşkınlıktan saçlarının döküleceğine eminim; "Rektörü böyle üniversitenin asistanları da olsa olsa SAS komandosudur" zannederlerse şaşmam.


Görev süresi henüz dolmamış olmasına rağmen Sayın Rektörü nezaketen de olsa istifaya davet etmeyen ve bu tarz üzre icraatını zımnen destekleyen ilgili makamları alenen tebrik ederim; gösterdikleri dirayet, gözyaşartıcı hadlerdedir. Yunanistan'ı işgal etmek fikrinin derin sonuçlarını hesaplayamadığım için kendimi ne kadar ayıplasam yeridir; böylece otomatikman Avrupa Birliği'ne girmiş olacağımızı hangimiz hesaplayabilirdik ki?

Deriiin görüşlü bir "stratej" olarak bugüne kadar Sayın Alemdaroğlu'nun uzakgörüşlülüğünden istifade etmeyi aklından bile geçirmeyen makam ve kuruluşları ne kadar kınasak yeridir; zira bu akıllar görmezden gelinerek ziyan edilecek akıllar değildir.

Bu milletin artık, "Bulunur kurtaracak bahtı kara mâderini" mısrâının hakkını verecek yiğitler yetiştiremediğini zanneden bîbahtlar fena halde yanılmışlardır; nitekim çıkmıştır. Müsterih olabiliriz. Artık Kıbrıs'ı Girit'in akıbetine düşeceğini zannederek dizlerini dövenler de müsterih olmalılardır çünkü müşarünileyh koca Yunanistan'ı aldıktan sonra bir yekinme ile Girit'i dahi "dâd" elinde komaz; behemahal kurtarır.

Ve kılıç bir kere kınından çıkınca Evropalılar ne kadar havflense yeridir; bu yiğit, atının terini Atlantik sahillerinde kurutmadan kışlasına dönecek erlerden değildir.

Yazıyı sonra tamamlarım; şimdi dünya haritasında Amerika'nın Avrupa sahillerine yüzerek kaç gün çektiğini hesaplamakla meşgulüm!


Kaynak (Arşiv)