Hay Abdülhamid kadar...
Düşünüp taşındım; neticede sansürcünün biri olduğuma karar verdim.
Gönlüm isterdi ki modaya uyup ben de "sünsüre hayır!., bu çağda sansür olur mu?.., fikir hürriyeti on paralık ediliyor!" diye ortalığı velveleye veren liberal ruhlu köşe erbâbıyla hemdert olayım. Kalbimi dinledim: "Boşver" dedi.
Boşveriyorum.
Sansüre karşı olmanın, küçük yaşlardan beri bize öğretilmiş ama üzerinde düşünülmemiş bir fikir olarak içi fena halde boşaltılmış bir rol olduğunu fark ediyorum.
Sansürcüyüm, sansürcüsün, sansürcüyüz; ikiyüzlülüğün âlemi yok.
Sansür aleyhtarı olmanın mantığı nedir? "Sen bana ne okumayacağımı, ne seyredemeyeceğimi, neyi düşünemeyeceğimi telkin edemez, benim adıma seçemezsin. Açın kapıları, açın pencereleri, gökkuşağının yedi rengi odama doluşsun; ki ben istediğimi seçebileyim. Hürriyet budur!"
Açın dünyanın bütün kümeslerinin kapılarını, sansarlarla tavuklar, tilkilerle ördekler, kurtlarla koyunlar rahatça tercihlerini yapabilsinler! Okulları kapatın; çünkü orada önyargılar belletilir; bir şartlandırma süreci olarak eğitim, hürleştirmekten ziyade sınırlar; kapılar, pencereler, köprüler, filtreler koyar; "iyiyi kötüden, faydalıyı zararlıdan, eğriyi doğrudan" ayırd etmeyi tâlim eder!
"A, delinin zoruna bak ayol; sansüre karşı olmayı kuralsızlık gibi gösteriyor aklınca" diye düşünmenizde mahzur görmüyorum, öyleyse siz de kuralcı olduğunuzu kabul edeceksiniz. Kurallar vardır ve kuralcılık iyidir; ben de kuralcının tekiyim neticede. Çocukların korunmaları, ticaretin denetlenmesi, mahremiyet ve özel hayatın sakınılması, şiddetin ayıplanması vb. gerektiğini düşünenlerle beraberim. (bkz. http://www.ntvmsnbc.com/news/400494.asp)
Tencereme giren ıspanağın kalitesini önemsersem manav da, belediye de, toptancı da, üretici de, tarım sektörüne teşvik veren bakanlık bürokratı da önemseyecektir. Alın size sansür; alın size ıspanaklar arasında ayırımcılık; kötü ve kalitesiz ekmek pişiren fırını cezalandıran zabıta da neticede sansür (yasak) uygulamaktadır.
Ispanak ve ekmek önemli ise, fikir hürriyeti ve hür yayıncılık adına ekranlardan üzerime boca edilen şeyler de önemlidir.
"İyi ya sen de seyretme birader" diyeceksiniz; seyretmiyorum zaten, otuz saniyesine katlanmak bile bende hakarete uğramışım hissi uyandırıyor, bu gidişle haberleri bile boykot edip ekranı sadece DVD ile sinema seyretmeye tahsis edeceğim; lâkin efendim bu işler benimle bitmiyor; aziz halkımız gözüne far tutulmuş gibi tâ be sabah ekran karşısında. Dünya görüşünü, zevkini, tüketim tarzını, fikriyatını, kelimelerini oradan ediniyor. Neticesinden memnun iseniz benim için mesele yok; kimsenin oyuna talip değilim zaten, ama haber sitelerinde okuyucu yorumlarını takip ediyorum bir zamandır; şoka giriyorum, üşütmelere uğruyorum, genel oy, millî irâde prensibine inancım zayıflıyor.
Zihin karışıklığı, 'aydın' nâmını verdiğimiz esnaf zümresi ile ahaliyi aynı hizada gösteriyor; "hizâ"nın hizâsını siz takdir ediniz, ben karışmam.
Sansür aleyhtarı güzide basınımızın fevkalade liberal kalemleri, yasak denince devletin bazı beceriksiz kurumlarını ve aynı beceriksizlikle mâlul kurallarını anlıyorlar; özel hayatlarını geçelim, çalışma düzenlerinde ne kadar sansür yaptıklarını ve sansüre uğradıklarını kendileri bile fark edemezler, eminim. Mâbedlerinin mihrabına çiviledikleri batı dünyasında sansür ve oto-sansürden haberdar mıdırlar dersiniz?
"Abdülhamid sansürü" diye bir klişe öğrenmişlerdir; ne zaman sansür bahsi geçse onu hatırlar, koroya katılıp görevlerini yerine getirirler.
...
Abdülhamid sansüründen sızlananlar, çok değil, bir yıl geçmeden kendi sansürlerini koyduktan sekiz sene sonra...
"Hay Abdülhamid kadar..." diyeceğim geliyor!