Havuz'da Ramazan hazırlığı
-Arkadaşlar, yayın toplantısını açıyorum fakat ahalinin yarıdan fazlası ortada yok. Saat neredeyse 10.30 oldu. Nerede bu insanlar?
-Bugün Ramazan’ın üçüncü günü; ondan olabilir sayın genel yayın müdürüm!
-Sahi yahu; gündem öyle yoğun ki unutuvermişiz mübarek Ramazan’ı. Ramazan sayfası yapıyoruz değil mi bu yıl da? Bu sene medyatik hocalardan kimle anlaştık?... Öyle mi; güzel. Hangi tarafı tutuyor hocamız? Yanlışlıkla tufaya gelmeyelim, paralelci felan olmasın da...
-Değil müdürüm, sağlam bir büyüğümüzdür kendileri. Geçen yılın Aralığında hafif bir bunalım geçirir gibi olduysa da doğru yolu buldu çok şükür. Çok güzel fetvaları var kendisinin. Hitabeti de iyi. Regaip kandilinde bir hutbe verdi, kadınlar tekmil ağladı.
-İyi. Ramazan sayfasını kime sipariş ettik; en az iki sayfa olmalı derim ben...
-İki sayfa bizim okuyucuya fazla gelir müdürüm. Doku uyuşmazlığı olur.
-Oğlum siz de okuyucu profilimize uygun Ramazan haberleri yaparsınız. Meselâ orucu bozmayan şeyler konusuna ağırlık verelim. Rahatlıkla denize girebilirsiniz, şortla mayoyla dolaşabilirsiniz, zırt-pırt yutkunmamak şartıyla şekersiz sakız çitletebilirsiniz şeklinde dini bilirkişilerden uzman raporları yayınlarız.
-Reklamlarla başa çıkamıyoruz ama; çok reklam geliyor. Ramazan sayfaları reklam alanlarımızı daraltabilir!
-Ramazan’a uygun reklamlar koyarız. Süpermarketlerin gıda tanıtımları olur, yardım paketi tanıtımları olur, ilahi kaseti reklamı olur. Hem orucunu tut, hem tatilin tadını çıkar türünden turistik tesis reklamları olur.
-Geciktik ama müdürüm; Ramazan’ın üçündeyiz ama...
-Önemli değil; bağlantılı ajanslarla görüşelim, öyle yönlendirsinler reklam veren şirketleri. Avur-zavur eden çıkarsa beyefendinin selamı var dersiniz. Mazimiz pek parlak değilse de artık biz muhafazakâr medya havuzunun amiral gemisi gibi bir şey olduk. Ramazan’da laylaylom yaparsak olmaz. Biraz dinî bir havaya bürünelim.
-Evliya menkıbeleri veriyoruz zaten ama bir de promosyon hediyesi yapsak iyi olur derim ben; mâlum, satışlar iyi değil. Bir şeyler versek hediye olarak...
-Meal dağıtmanın modası geçti; güllü Yasin kitabı mı versek, ne dersiniz arkadaşlar?
-Benim daha iyi bir fikrim var müdürüm. Zikirmatik verelim. Çinde yapıyorlar, tanesi elli kuruşa bile gelmiyor. 100 liralık zikirmatik okuyucularımız için sadece yirmibeş kupona deriz.
-Olabilir; içine dijital saatle adımölçer cihazı da koyalım ama; geniş spektrumlu bir şey olsun, not aldınız değil mi? Güzel. Ne var bu haftanın gündemi olarak şimdi?
-Paralel örgüte vurmaya devam ediyoruz. Stokta yeni itirafçılarımız var; bomba ifşaatlar yapıyorlar.
-Yapıyorlar da bir halt çıkmıyor ki müdürüm! Sabah haber yapıyoruz öğleye tekzip yiyoruz, akşama haber avcumuzda patlıyor. Bari mübarek Ramazan’da şişirme haberden yalanlama yememeye dikkat edelim değil mi?
-Paralelcilerin gizli gizli oruç yediğine dair esaslı bir dosya var benim elimde müdürüm; ayrıca bazıları namazların sünnetlerini de kılmıyorlarmış ara sıra. Esaslı bir dosya, arkadaşlar iki haftadır bu dosya üzerinde çalışıyorlar. Patlatalım mı?
-Yahu öyle bir palavra sıkın ki, önce biz inanalım. Bu adamları yatırıp kör testereyle kessen yine oruç yemezler. Geçelim bunları geçelim...
-Valla olur ama, elimizdeki dosyalar hep böyle şeyler; böcek meselesinde elâlemin makarası olduk zaten. İşin kötüsü okuyucu da farkına varmaya başladı asparagasın...
-Naapalım arkadaşlar, beyefendi o kadar kesin bir dille konuştu ki gerçek zannettik. E, yargıyı temizlemek kolay olmuyor; bu bir süreç meselesi; zaten beyefendi de ‘Paralel ve paralel olmayan yargı’ diye altını çizerek olgunun altını çizdi. Hop deyince bütün yargıyı, polisi motive etmek kolay olmuyor. Biz naapacağız bu süreçte, beyefendinin dava deyip durduğu konunun altına elimizi koyacağız, icabında başımızı da. Herifler sinsi, yıllardır çok sıkı tedbirler alarak karda yürüyüp izlerini belli etmemişler. Gönderiyorsun vergicileri mesela; iki ay defterleri altüst ediyor. Netice çıkmıyor. Yahu vergi mükellefi olur da defosu çıkmaz mı? Çıkmıyor. Peki noolacak, vaz mı geçeceğiz; hayır, yediğimiz ekmeğin hakkını vereceğiz.
-Hakkını vereceğiz de, çok güzel ifade ettiğiniz gibi aslı yok astarı yok müdürüm. İnan olsun altı aydan beri yaptığımız haberlerden utanır oldum.
-Arkadaşlar, sevgili arkadaşlar. İşte bizim özelliğimiz de burada ortaya çıkacak. Doğru haberi herkes yapar arkadaşlar; önemli olan doğru olmayanı da haber yapmak. Çok değil, birkaç saat yalanlanmasın kâfidir yahu bir kaç saat... Çok şey mi istiyorum genel yayın müdürünüz olarak? Zaten biliyorsunuz devletimizin ilgili birimleri bize her türlü istihbarat ve dosya desteğini veriyorlar; ilhamla ilgili bir sıkıntımız yok. Bizden beklenen sadece biraz da fazla işçilik, mesleki hüner. Sizde bu kabiliyetin fazlasıyla olduğundan eminim...
-Ne demek istiyorsun sayın müdürüm, zaten eşin dostun yüzüne bakacak halimiz kalmadı. Meslekten soğuyacağız neredeyse. Bu bir iltifat mı, yoksa dalga mı geçiyorsunuz?
-Öyle şey olur mu dostlar. Hepimiz bir davanın insanlarıyız; evet hakkımızı alıyoruz, evimize ekmek götürüyoruz fakat meselenin bir de ulvi ciheti var. Bu paralel çete devletin kemiklerine kadar sirayet etmiş. Bu hastalıklı dokuyu kazırken ufağa tefeğe aldırış etmeyeceğiz. Belki meslek ahlâkının birtakım vecibelerini de görmezden geldiğimiz oluyordur lakin dava öyle mübeccel, mesele o kadar ulvi ve mübarek ki, birkaç trafik kuralını ihlâl etmenin sözü bile olamaz. Sorarım size dostlarım; ön safta çarpışan askerlerimize mühimmat götüren bir kamyonu sürüyor olsak, hatalı sollamanın, tehlikeli araç kullanmanın lâfı olur mu?
-Olmaz. Davamız çok kudsi arkadaşlar. Şu mübarek günlerin uhreviyeti içinde sizleri yeminle temin ederim, nah şu bir bardak çayı içmek nasip olmasın, şu mis gibi puaça gözüme dizime dursun ki...
-Öhö öhö...
-Kim getirdi bu çayı, bu puaçalar kimin; kaldırın şunları. Evet diyordum ki dava çok ulvi, beyefendiye zor zamanlarda yaptığımız bu hizmetin yarın ne büyük tecellilere yol açacağı muhakkak. Dayanın arkadaşlar. Bu arada bankanın yeni müdürüyle konuştum, primler yarın hesabınızda olacak. Başka konu kalmadığına göre toplantıyı kapatıyor, hepinizin gözlerinden öpüyorum.