Hav’eb’in köpekleri
Bayram edeceğimize derdimize yanalım: “Müslüman’ım” diyenler kendi aralarında “bayram”ın icaplarına riayet etmiş olsalar sıkıntıların kısm-ı âzâmı ortadan kalkar. Tarafeynini Müslümanların teşkil ettiği nizâlar, Haçlı seferlerinden daha çok tahripkâr. Teşhis arayalım; acaba Müslüman Müslüman’ın kurdu mudur?
Hicretin 36. yılı. Kuzey Hicaz civarında Ureyne kabilesine mensub biri, Hazreti Ali’den “Dem-i Osman” dâvâsı için hesap sormaya yürüyen Hazreti Aişe vâlidemizin kafilesine kılavuz tayin edilmiştir. Onun anlattıklarını dinliyoruz: “Nihayet Hav’eb denilen suyun kenarına geldik. Bu suyun kenarına vardığımızda burada bulunan bazı köpekler havlamaya başladılar. Bana ‘Hangi sudur?’ diye sorduklarında onlara, ‘Bu Hav’eb suyudur’ diye cevap verdim. O anda birden Hz. Aişe’nin yüksek sesle bağırıp, ‘İnnâ lillahi ve innâ ileyhi râciûn. İnşallah ben o değilim! Çünkü Resûlullah (sas)’in, zevcelerine şöyle dediğini işittim: Keşke Hav’eb köpeklerinin hanginize uluyacağını bir bilebilseydim. Sonra elini uyluklarına vurmaya başladı ve devesine de vurarak ıhtırdı ve şöyle dedi: “Beni geri çeviriniz. Vallahi ben Hav’eb köpeklerinin kendisine uluduğu kadınım.” (İbnü’l-Esir, El Kâmil, 3. c., s. 73)
Cevdet Paşa, Kısas-ı Enbiyâ’sında bu hadiseyi şöyle hikâye ediyor: “Hazreti Âyişe, Talha ve Zübeyr ve sâir ehl-i kıyâm ile birlikte Basra’ya azîm olup giderken Hav’eb suyuna varıp köpekler ürümeye başlamış ve ‘Bu ne suyudur?’ diye sordukta kılavuz, ‘Hav’eb suyudur’ deyince Hazret-i Âyişe feryâda âgâz ile: “İnnâ lillahi... Ben Resûlullah’tan işittim. Diğer nisâsı dahi yanında olduğu halde ‘N’ola bilsem ki, hanginize Hav’eb köpekleri ürüyecek’ diye buyurmuştu. Meğer Hav’eb suyu sahibesi benmişim.” ‘Aman beni geri çevirin’ diyerek devesini çökertmiş. Halk dahi onun etrafına inip bir gün bir gece orada kalmışlar.”
Cevdet Paşa, Aişe vâlidemizi Abdullah İbni Zübeyr’in, “Kılavuz yalan söylemiş; bu su Hav’eb suyu değilmiş” diye ikna ettiğini ve hâlâ imtinâ ederken, “Aman Ali küllî askerle geliyormuş” diye telâşa vererek hareket ettirdiğini söylüyor. Bir başka rivâyette Efendimiz’in “Siz Hav’eb suyu kenarına gelip köpekleri ürüdüğünde etrafında çok adamlar ölecek” dediği de kayıtlıdır.
Bu hadise Cemel vakası diye bilinen bu meş’um hadisenin birkaç gün öncesinde cereyan etmişti. Cemel vakası, taraflarını Müslümanların teşkil ettiği en kapsamlı, en kanlı ilk çatışmadır ve “ekser ulemâmız”, çatışmada toplam 13 bin Müslüman’ın katline teessüf etmekle beraber, “Eshâb-ı kirâm, kendilerini haklı zannederek mukatele ettiklerinden içtihatlarında hata etseler bile ma’zûr, ammâ dünya için cenk eden sair nâs, zâlim oldukları halde maktul olurlar” hükmünde ittifak etmişlerdir. Belki de o yüzden o tarihten bugüne taraflarını Müslümanların teşkil ettiği her çatışma, bu hükmün tortusundan beslenmiş olsa gerektir; gömleğin ilk düğmesi meseli!
Bu kıssanın hissesine gelelim:
Eğer Hav’eb suyunun kenarına gelmişsek ve Hav’eb’in köpekleri ürümeye başlamışsa zaten dava çoktan kaybedilmiş demektir. Tarafeyni Müslüman çatışmaların galibi olmuyor. Cemel Vakası’nda sûretâ Hazreti Ali taraftarı galebe etmişti fakat neticede bütün Müslümanlar yenildi. Sonradan gelen siyasî ikbâl yılları sonucu değiştirmiyor; siyasi bir nizâ yüzünden çıkan Cemel ihtilâfı, sonraki bütün beynelmüslîmin kavgaların ebesi oldu.
Bu sesler inşallah kilâb-ı Hav’eb’in ürümeleri değildir; öyleyse veyl ahvâlimize!