Hamiyet kııız, nerdesin?

‘Başbuğ'un birinci veliahdı Tuğrul Bey'in, ‘Ne yani, ülke hükümetsiz mi kalsın' şeklinde tezahür eden müthiş bir sorumluluk duygusuyla bakanlık görevine balıklama atlaması, babasının partisini zangır zangır sarsınca gazetelere gün doğdu.

Böyle şenlikli, eğlenceli, magazin şeysilerine hasret kalmıştık. MHP cephesinden yükselen ‘sadakat, vefa, vatan, adamlık' gibi sızlanma sesleri, bana nedense filmin en atraksiyonel sahnesinde perende atarken altında lasteks mayosu (Mavi!) görünen Tarkan'ın (Başrolde Kartal Tibet abimiz) durumunu hatırlattı; Cüneyt abi'nin bir kavga sahnesinde en münasebetsiz yerinden pantolunu yırtılmamış mıydı? Neticede iyi oldu, bizi gündelik sıkıntılardan bir lâhzalığına olsun uzaklaştırdı. Beri yandan CHP'lilerin bu emsalsiz vatan hizmetini, ‘Hadi ordan be' cümlesiyle terslemesi yine bana bazı yerli film sahnelerini hatırlattı. Kızını terk etmesi için damadına çek yazan ham-ervah kaynatanın yüzüne esas oğlanın, “Senin paran bana geçmez üleen; aşkım satılık değildir.” diyerek çeki fırlatmasını andırdı, böyle jestleri epeydir özlemiştik. Bunlara ilaveten Baykal'ın ‘dem bu demdir' diyerek tam üç sayfalık siyasi ahlâk risâlesi kaleme alması, boş kaleye gol atmak gibi bir şey oldu ama yine de hoştu (bkz. Filmlerde sadece esas oğlan ve kız için yaşayan iyi huylu yardımcı karakterler; meselâ Süleyman Turan, Kadir Savun vb.)

Bu kadar eğlenceli bir senaryonun, hayalhânesi tamtakır başbakandan çıkmayacağı açıktı. Bu eğlenceli numaralar, mektupla vekil devşirme taktikleri felan neresinden bakılsa buram buram RTE imzasını taşıyordu ve ben mezkûr şahsın gündem değiştirmek konusundaki tartışmasız kabiliyeti karşısında hayretten ürperiyorum. Nerdeyse üç aydan beri muhalefete önce bir güzel tuz yalatıp ardından bir damla su içirmeden kaval çalarak dereden geçiren usta çoban örneğinde olduğu gibi bu politik dehâ karşısında Muaviye bile lâl ü ebkem kalır, hasetinden dili şişer ve dünyaya bu kadar erken geldiği için hayıflanırdı. Şu başkanlık işine aklım biraz daha yattı. Verelim buna 400'ü, dövsün bizden domates almayan Rusya'yı, ümüğüne çöksün ABD'nin, versin herkese 50'şer bin dolar, milli gelir neymiş görsün herkes...

Ne diyordum, magazin iyidir, hele hele başka partileri uzaktan mektupla karıştırmakla halkın eğlence ihtiyacını karşılayabiliyorsanız tadından yenmez. Ne var ki aynı saatlerde Güneydoğu'nun kendini kanton zanneden bazı ilçelerinde emniyet güçlerinin, kendileriyle aynı nüfus kağıdını taşıyan vatandaşlarına karşı ağır silahlarla ‘kamu düzeni'ni sağlamaya çalışması o kadar eğlenceli değildi. Orada insanlar ölüyordu ve burada bazı insanlar, sırf iktidarda birkaç ay daha tutunabilmek için insanları aptal yerine koyan desiseler çeviriyorlardı. Keşke kantoncu teröristleri de sulh ceza hâkimlerinin punduna getirerek sittin sene hapislerde canından bezdirmek mümkün olsaydı, duyarlı hükümetimiz anneleri ağlatmayabilirdi!

Derken o da ne? Aksaray'da bir avuç millîci esnafın, sarhoş, terörist, serseri ve paralel bir İrlandalı'dan sırayla dayak yemesi milli gururumuzu perişan etti. Garibanları ortaya alıp pataklamak konusunda daima kirli bir dayanışma gösteren esnafımızın sıkı bir sağ kroşeyle nakavt olup ardından ‘Bana bir kamyon çarptı; plakasını bilen varsa insaniyet namına söylesin' diye konuşması, bence derhal MGK'nın kırmızı kitabına alınası bir tehdittir. Adama bak yahu! Sırtında kırılan sandalyeye, omzuna indirilen sopalara bana mısın demeden otele gidip iki tek atıyor ve yeniden kavga meydanına dönerek, Gezi'de çapulculara Taksim'in ara sokaklarını dar eden canımız-ciğerimiz esnafımıza basıyor dayağı yahu. Hamiyet kıız, nerdesin?

Bu üzücü ve utanç verici mağlubiyet karşısında sarayın ilk muhtarlar toplantısında konuyu enine boyuna irdelemesini bekliyorum. Vatan sahipsiz değildir; yüce milletimiz bu ihanetin bedelini ödetecek güçte olup sarhoş İrlandalılar sabrımızı test etmeye kalkışmamalıdır; aksi takdirde vakar neymiş gösteririz İrlanda'ya!


Kaynak (Arşiv)