Halk bu yönetimin neresinde duruyor?

Merkezine "halk" kavramını titizlikle yerleştiren siyasi sistemler, halkın nasıl siyaset üretebileceği konusunda güzel temenniler geliştirmekten öteye fonksiyonel bir söz söyleyemiyorlar. Hemen Türkiye pratiğine geçebiliriz: Türk halkı, kendisine dayatılan veya dikte edilen siyasetlere ne ölçüde katılıyor veya bu siyasetlerin üretilmesinde ne derece hisse sahibi bulunuyor? Evet, bir "Meclis"imiz var; ama Meclis'imizin son zamanlarda gereğinden hızlı çalıştırılması, gecenin geç saatlerine sarkan celselerin kalabalık gündemine çok dikkat çekici tasarıların sıkıştırılması endişe verici bir tesir uyandırıyor. Yasama uzvu içinden teşkil edilen hükümet ise, Meclis'teki görüntüyü hatırlatır şekilde bir gündeme "tabi" olduğu intibaı veriyor. Meclis'in kendi içinden seçtiği devlet başkanı, halkın onaylamadığını pekala bildiği bir tasarrufta bulunurken çareyi "takdir hakkı" müessesesine sığınmakta buluyor. Teoriye göre halkın siyasi taleplerini siyasi üretime çevirmek için var olan partiler, belki de neyi ne kadar temsil ettikleri hakkında vazıh bir fikir sahibi olmadıkları için son kertede tesirsiz kalıyorlar.

Beş özel bankanın birden devlet himayesine alınmasında halkın dahli nedir? Mevduat sahipleri şüphesiz durumdan hoşnutlar; ama vergileriyle az sayıdaki "mudi"nin kazanç risklerini garanti eden vergi mükelleflerinin bu karar sürecinde esamisi yok. Bu süreç o kadar dikkat çekici ayrıntılar taşıyor ki ürpermemek imkansız. Ajans haberlerinde defalarca tekrarlandığına göre Bakanlar Kurulu üyelerine, "boş kararname"ye imza attırılmak suretiyle bankalar operasyonunda gizliliğe azami derecede riayet edildiği söylenildi. Değil milletin vekillerini, kabine üyelerini bile güvenilmez bulan bir hükümet tarzı ile karşı karşıyayız. Ama asıl endişe duymak gereken husus şu: Son banka operasyonlarında bizzat hükümetin belirleyiciliği neydi?

Sahi, Türk halkı bu yönetimin neresinde duruyor?

Atanmışların nihai planda seçilmişler üzerindeki belirleyiciliğinden haklı olarak yakınıyoruz; ama seçilmişlerin temsil anlayışı galiba mazbata tesliminden sonra radikal bir değişikliğe uğruyor ve sadece Meclis'e kadar gelip özel işlerini takip eden seçmeni ağırlamak külfetiyle sınırlı kalıyor. Bu çerçevede "kıyak emeklilik" teşebbüsü seçilmişlerin imajı üzerinde trajik bir çöküntüye yol açtı: "Bana üniversiteden aldığım profesörlük maaşını verin razıyım." diyebilen bir vekil, taşıdığı temsil vazifesinin niteliğinden habersiz gibi göründü bu yüzden. "Bir milyar küsur lira maaşla yetiştiremiyorum." diye sızlanan vekilin itibar ettiği mantık temelsizdi. Halkın siyaset üretmesine vekalet eden kişilerin uğradığı küçük zaaf anları, halka çok pahalıya mal oluyor; kaybeden sadece vekil olmuyor, halkın siyasete katılma kanalları da işe yaramaz hale gelebiliyor.

Halkın yönetimde temsili ta kadim Yunan'dan beri "fictiv", daima "itibari" kalmaya mahkum bir mesele. Nihai siyasi kararla halkın iradesini ve taleplerini birleştiren köprüde, seçtiğimiz kişiler duruyor ve onların o mevkide "nasıl" durduğu büyük önem taşıyor.

Aydın sınıfı, hemen her yerde tabiatı icabı despot karakterli; varlık sebebini, her şeyi herkesten çok ve daha iyi bilmekte ve bildiklerinin tatbikata konulmasında bulan bir sınıf; onlardan halkın taleplerini terennüm etmelerini beklemek muhal. Bir başka "köprü" matbuat. Matbuatımız, kanunla disipline edilmek fikrinden haklı olarak huysuzlanan; ama buna mukabil kendi uzuvlarıyla kendini denetlemekte acz gösteren bir müessese ve üstelik sırtında şu veya bu şekilde "yumurta küfesi" taşımayan basın grubu yok gibi bir şey. Menfaatlerini çok yönlü iş birliği ve iyi ilişkiler aracılığı ile korumaya kilitlenmiş bir matbuatın halkın taleplerine tercüman olmak iddiası, çerçevelediği tablodan daha fiyakalı, gösterişli ve pahalı bir yaldızlı çerçeveyi andırıyor.

Öyleyse meseleyi bütün çıplaklığı ile görebilmeliyiz; yönetenlerle yönetilenler arasında bugünden yarına ıslahı pek de mümkün olmayan bir yabancılaşma vakıası var. Yaşadığımız tuhaflıklar dizisinin ardında, en azından kısa vadede değişeceğini beklemediğimiz böyle bir tablo bulunuyor.


Kaynak (Arşiv)