Hak söyletiyor!
İçinde biriken metan gazının sıkıştırmasıyla havaya fırlayan rögar kapağı hâlâ yere düşmedi; şimdilik havada taklalar atıp duruyor ve nereye düşeceği henüz belli değil fakat tabiat kanunudur, fazla uzağa gidemez.
Yenişehirli Avni Bey’in vaktiyle, “Kimse idrak etmedi mânâsını da’vâmızın/ Biz dahi hayranıyız da’vâ-yı bî-mânâmızın” beytiyle tesbit ettiği üzere basıncı patlama noktasına getiren Erdoğan’ın, muhtemelen kendisinin bile mahiyetini bilemediği çözüm meselesidir. Türkeş’in tâbiriyle Erdoğan kaplanın sırtındadır; ne söz geçirebiliyor ne de inebiliyor. Tam bir politik iflâs ve sıkışmışlık hâli. Vaktiyle elini taşın altına koyup risk aldığında, ‘icabında baldıran zehri içerim’ diye kararlı davrandığında kendisini sevmiş ve desteklemiştik, çünkü saftık ve Erdoğan çapında bir politikacının problem çözmekten çok, ‘Bu problemi çözersem bana ne getirir?’ hesabı kollayacağını bilmiyorduk. Ne var ki süreç yönetimi berbattı ve tıpkı ‘Yeni anayasa yapacağız’ efsânesinde olduğu gibi siyasi menfaati için çözümü rehin tuttuğunu çok geç anladık. Aldatılan bizdik. Nitekim son kamuoyu araştırma raporları, milliyetçi tepki oylarının AKP’den uzaklaştığını işaret edince o şaşırtıcı, “Ne Kürt meselesi yav?” çıkışı geliverdi.
İstese de istemese de Kürt siyasi hareketi artık Erdoğan’dan bağımsız bir mecrâda yürüyor. Türk hükûmetlerinin mesele üzerindeki belirleyiciliği, gayrıciddi gel-gitlerden, konuyu süreye yayıp siyâsi nemâ sağlama çabalarından ve temelde samimiyetsizlikten ötürü hemen hemen kalmadı. Ortadoğu’daki son gelişmeler Türkiye’yi Kürt denkleminden uzaklaştırdı ve avâre kasnak durumuna getirdi. İmralı’da mahpus yatan artık Öcalan değil, sivil siyasetin problem çözme becerisidir. Durumu farkeden Davutoğlu hükûmeti’nin Arınç vasıtasıyla çözümde inisiyatifi elden kaçırmama hamlesi ise birkaç saat içinde sulanarak inandırıcılığını kaybetti. Patlak yama tutmuyor!
Tarafların birbirini paralelcilikle suçlamasını şöyle değerlendirmek mümkün; iktidar, dayanakları pek çürük ve kaygan bir zeminde şahsiyetini ve ‘recüliyet’ini isbata yeltenirken daha ilk adımda yere kapaklandı. Bir politik icat olarak Paralel yapı safsatası, en büyük zararı, kavramın mûcidi durumundaki hükûmete verdi. Muhakemelerini hâlâ koruyabilmiş olanlar şu ayrıntıya dikkat etsinler; taraflar birbirlerini ceza kanununda tarif edilmiş (Ne bileyim, yolsuzluk, rüşvet, irtikâp, zimmet vb...) gibi cürümlerle değil paralelcilik diye adı ve kapsamı bilinmeyen bir şeyle ithama mecbur kalıyorlar ki, bir nevi “İntâk-ı Hak”tır; Hak söyletmektedir.
Krizin tuhaf bir boyutu daha var ki, Türkiye’de siyâsetin nasıl bir kimyâ üzerinden yürüdüğünü göstermesi itibariyle önemli: Araştırma şirketlerine göre çözümden ürken AKP içindeki milliyetçi oylar MHP’ye, yani asıl yuvalarına dönmekte ve hâliyle MHP, tıpkı sâhilde, denizle karanın birleştiği yerde duran bir kaya gibi, -kendisini hiç hareket etmediği ve ilâveten aksiyona girişmediği halde seçmen nezdindeki itibarı düşmekte veya yükselmektedir. Şimdi suların çekilme ve MHP oylarının yükselmesi dönemindeyiz. MHP için çözüm süreci ve Kürt meselesi ‘varoluş sebebi’ teşkil edecek derecede hayâtîdir ve bu duruşuyla MHP, hükûmetlerin milliyetçi çizgiden fazla uzaklaşmamasını sağlayan bir düzenleyici görevini yerine getiriyor. Bizatihi varlık sebebini Türkiye’nin birliği ülküsüne bağlayan MHP’nin çözüme dair alternatif bir projesi yok; daha ilginç olanı iktidar alternatifi olmak gibi arzusu da sezilmiyorsa da asabî fakat sakin duruşuyla MHP, Erdoğan’a Kürt meselesinde ani zikzaklar yaptıracak kadar etkili.
Turpun büyüğü henüz heybede ama; nasibi olan daha eğlenceli günler de görecek.