Hacı Osman Efendi'nin dünyasına küçük bir yolculuk

Hacı Osman Efendi'nin, bakkaliye ve özellikle bakliyat nevinden kuru gıda sattığı bir dükkânı vardı Maraş Çarşısı'nda. Belki başka dükkânlarda fiyat üzerine pazarlık edilirdi ama Osman Efendi'yle pazarlık edilmeyeceğini müşterileri bilirdi.

Fiyat neyse oydu; müşteri, bu fiyatın içine dizginsiz kâr etme arzularının giydirilmemiş olduğunu bilmenin itminânı ile gelirdi oraya.

Hacı Osman Efendi, namaz vakti gelince, vaktiyle çarşı üstündeki her dükkân sahibinin kuşanmayı âdet edindiği belden bağlamalı önlüğünü çözer, kapı önünde duran bakliyat çuvallarından birinin üstüne sererdi. Bu "dükkân kapalı" demekti. Başkaca tedbire ihtiyaç duyulmazdı. Evvel zamanın çarşıları öyle çarşılardı. Önlüğü gören müşteri, Hacı Osman Efendi'nin ya camiye gittiğini veya bir başka iş için dükkândan uzaklaştığını bilir, başka işi varsa onu takib eder, dükkânın açılacağı zamana kadar beklerdi.

Hacı Osman Efendi 'rızk'ın her kişi için takdir edildiğine inananlardandı. Acele etmezdi. "Vakti gelmeyince takdir olunmayınca sinek bile kanadını kıpırdatmaz" inancına teslim olmuşlardandı. Bazen öğle yemeğinden sonra "kaylûle" (öğle uykusu) şekerlemesi yapmak ihtiyacı hisseder, mûtad olduğu üzre önlüğünü kapı önündeki çuvala serip dükkânın içindeki kerevetine kıvrılır kestirirdi. Bu esnada Osman Efendi'nin tabiatını bilmeyen aceleci bir müşteri, alışveriş etmek için içeriye seslenip huzur bozmaya yeltenince azarlanırdı.

Öyleydi.

Hacı Osman Efendi'nin hacılığı, bir defayla yetinilecek hacılıklardan değildi. Defalarca hacca gidip gelmişlerdendi. Zamâne hacıları gibi uçağa atlayıp onbeş günde bütün menasiki tamamlayarak alelacele yurduna dönmeyi murad edenlerden değildi. Osman Efendi'nin hac seferleri en az üç ay süren, bazen daha da uzayan "âheste" yolculuklardandı. Giderken borçlarını tasfiye eder, alacaklarını hale-yola koyar, eşe-dosta eyvallah der, dükkânın kepeneklerini kilitleyip yola revan olurdu.

Hacı Osman Efendi gibi bir insanın, bundan kırk-elli sene kadar önce de olsa etten-kemikten canlı biri olarak yaşadığını düşünmek, genç kuşağa mensup olanlara inandırıcı gelmeyebilir. Hayatımızın gündelik ritmi, artık Hacı Osman Efendilerin vaktiyle yaşadığını inkâr raddesinde tempo kazandı. Küçük esnaftan büyük şirketlere kadar iş hayatının içinde olanların zaman yetmezliğinden şikayet etmelerinde mânidar bir ortaklık var. Hayat standartlarımız yükseldi, refah seviyemiz arttı; eski zamanlara göre daha çok çalışıyor, daha iyi besleniyor, daha çok tüketiyor ve tabiatiyle yarını daha çok düşünüyoruz. Hacı Osman Efendi'nin âheste hayatına imrenenlerin, daha işin başında o ve onun gibilerin, (yani dedelerimizin) tüketim ve konfor standardına rıza göstermesi gerekir. Ben Hacı Osman Efendi'yi şahsen tanımadım; o, bir arkadaşımın dedesidir ama yaşadığı evi hiç görmediğim halde tasvir edebilirim: Evinin bütün eşyası iki at arabasına sığacak kadar azdır çünkü evinde mobilya bulunmaz. Birkaç halı veya kilim, yatak, yorgan, kap-kacaktan ibarettir. Evi ise bir sokak aralığına ilişmiş, siz bilemediniz iki katlı ahşaptan mâmul bir hâne ve bu hânede -eğer varsa- şehir suyu bahçedeki tek musluktan ve kurnadan ibarettir. Bir elbise yırtılana kadar giyilir, çoğunlukla -kumaşı iyiyse!- tersyüz edilir, çoraplar yamanır. Elektrik varsa, tavandan sallandırılan tek duyun ucuna takılı 40 wattlık bir ampule fer vermeye mahsustur. Evde elektrikli âlet yoktur çünkü. Eğer ailede bir memur varsa belki sadece bir ütü.

Şimdi bir kağıt kalem alarak evinizde ucunda elektrik fişi bulunan âletlerin listesini çıkarınız; mobilyaları gözden geçiriniz, evinizin salonunda kaç mobilya bacağının bulunduğunu (iskemle, masa, sehpa, zigon, etajer vb.) sayınız. Bunlar bizim için vazgeçilmez hayat standardının alâmetleridir. Hacı Osman Efendilerin dünyasında eşyânın bu raddelere varması en azından "israf" kabul edilirdi halbuki.

Hacı Osman Efendi'nin "rahat'ül ervâh" makamındaki gündelik hayat tarzına imrenebiliriz ama onun gönül selâmetine asla erişemeyiz. Bunun başlıca sebebi endüstriyel ilişkilerin etrafımızı sarmaşık gibi kuşatması yüzünden giderek yükselen "başarı" ideolojisidir. Bu yaklaşım biçimi daha çok "Kariyerizm" olarak adlandırılıyor; bu konuda konferanslar, eğitim programları, seminerler, yayınlar birbirini takib ediyor ve âdeta herkes bulunduğu yerden daha iyi ve yüksek hedeflere doğru erişmek için mücadele etmeye şartlandırılıyor. Her kavram gibi başarı ideolojisinin de iki yüzü var; ilki mâlum, ikincisi ise başarılı olmak için durmadan didinmeyi hayatın en önemli gâyesi haline getiriyor.

Hacı Osman Efendi için hayatın en önemli gâyesi başarılı olmak değildi elbette; belki değil kesinlikle, onun kendince çok farklı başarı kıstasları vardı. Hayıflanmak gereken nokta, Hacı Osman Efendilerin hayatında büyük yer dolduran "başarı" kıstaslarını bugün tahayyül etmekte zorlanmamızdır.

AKLINIZDA BULUNSUN: CEMİL MERİÇ İÇİN

www.cemilmeric.net diye bir siteden sizleri haberdar etmek istiyorum. Bugünün gençliğine Cemil Meriç'i anlatmak, en azından varlığından haberdar etmek için internetten yararlanmak isteyen idealistler tarafından kurulmuş bir site. Ziyaret eder misiniz?

AKLINIZDA BULUNSUN: PHOTOSHOP'UN FANTASTİK DÜNYASI

Photoshop teknolojisini, fotoğraf üzerinde yapılabilecekleri ancak hayal gücüyle sınırlandıran dijital fotoğraf ve grafik sanatçılarının birbirinden şaşırtıcı eserlerini sergileyen bir başka siteyi daha hatırlatmak isterim: www.worth1000.com

İlgilenenlerin dikkatine sunarım.


Kaynak (Arşiv)