Hacet kapıları
Avrupa Birliği'ne tam üyelik maceramız, mahkum edildiğimiz aykırı ve abes zihin kategorisini bütün boyutlarıyla fark etmek bakımından kolay anlaşılır bir laboratuvar atmosferi sunuyor. Şimdi soğukkanlılıkla meseleyi basitleştirerek ve şıklandırarak şerhetmeyi deneyelim:
-Avrupa Birliği, "sanayi ötesi" üretim teknolojisine terfi etmiş çekirdek ülkelerin önderliğinde gerçekleştirilmeye çalışılan bir medeniyet projesidir.
-"Milli devlet" ölçeğini aşan ve asgari müşterek değerlere sahip ülkeleri bir araya getirmeye gayret eden her proje takdir ve destek görmeye layıktır. Avrupa Birliği, birkaç asırdan beri Avrupa ruhunun ortak rüyası idi. Böyle bir projenin kendi içinde muhtelif bakımlardan uzak ve yakın tabii hudutlar tayin etmesini tabii karşılamak lazımdır.
-Avrupa Birliği üyelerinin anlaşılır kanaatine göre Türkiye, AB'nin tabii hudutları içinde görülmemektedir. Bu fikirlerini defalarca nezaketten nobranlığa kadar uzanan bir üslup yelpazesi içinde ifade etmişlerdir.
-Türkiye, kendi nokta-i nazarından Avrupa Birliği'ne üye olmak arzusunda kısmen haklıdır; çünkü varisi bulunduğu Osmanlı Devleti, bundan henüz doksan yıl önce Avrupa coğrafyasının ehemmiyetli bir parçası idi. Kaldı ki Batılılaşma tarihimiz boyunca Türkiye'nin siyasi ve entelektüel elitleri daima Avrupa'yı eksene yerleştiren bir sosyal değişme (veya değiştirme) projesine heyecan, ümit ve imanla gönül bağlamışlardı. AB'ye kabul edilmemiz, bizdeki "Batıcılık" misyonunun bizzat Avrupa tarafından ibra edilmesi anlamına gelecekti.
-Türk siyasi ve entelektüel elitleri, bütün ümitlerini Avrupa Birliği'nin medeniyet projesine bağlamakta, bunu "muasır medeniyet"in yegane ölçüsü kabul etmekte safdil davranmışlardır. Türkiye, AB'ye üye kabul edilmese bile "muasır medeniyet" hedefine kendi dinamiklerini kullanarak erişme imkanına sahiptir.
-Muasırlık, yani şimdiki zamanın meydan okumasına cesur ve doğru cevaplar verebilme kabiliyetini Batıcılık'la bir tutmak, malul ve ıslaha muhtaç bir mantalitedir. Bu fikriyatın zaafı, Batılılaşma tarihimiz boyunca birçok fikir ve siyaset adamı tarafından berraklıkla ifade edilmiş; fakat bu kişiler "resmi elit" zümresinden sayılmadıkları için heteredox (aykırı, mu'tezil, eksantrik ve hatta gülünçtür 'gerici') sayılmışlardır.
-Bu noktada AB'nin Türkiye'yi tam üyeliğe kabul etmesi için hiçbir makul sebep bulunmamaktadır. Türkiye'nin resmi elitleri çok arzuluyor diye AB'nin bu iştiyake katılmasını ummak 'Batı mentalitesi'nden beklenemez.
-AB fonlarından aktarılacak para yardımı ve Avrupa'da serbest dolaşım hakkı bir tarafa bırakılırsa Türkiye için AB'ye katılmak ancak moral bakımından önem taşımaktaydı. Bir anlamda AB'nin ret cevabı sadece bizdeki Batıcı ekolün "moralini" bozmuş bulunmaktadır; daha açık bir ifadeyle Türkiye "kardan zarar" etmiş, "deredeki balık"tan olmuş, yola diktiği çalı tohumlarının yeşermediğini anlamıştır ki bu, telafisi imkansız bir zarar değildir.
-Türkiye ancak, bünyesinde mevcut bulunan nevi şahsına mahsus özgül ağırlık potansiyelini harekete geçirdiğinde, iktisadi kaynaklarını verimli ve akılcı kullandığında, sosyal problemlerine "ilmi" yaklaşmayı öğrendiğinde, kendi vatandaşlarına güvendiğinde, jakoben ahlaklı resmi elitlerini tasfiye edebildiğinde, nüfusunun neredeyse beşte birini işsiz bırakmak gibi hiç de muasır olmayan bir ayıptan kurtulabildiğinde, evlatlarını iş ve hepsinden mühimi "meslek" sahibi kılabildiğinde, demokrasiyi "Batı standartlarına uygunluk için lazım gelen bir karınağrısı" değil de, hür ve akıl sahibi olarak yaratılmış insanların fıtratına itaat olarak algılayabildiğinde AB'ye tam üye sıfatıyla kabul edilebilir. Ama doğrusu o noktada böyle bir teklifi kabul etmek, bizim için sadece moral açıdan değer taşıyacağından teklifin kıymet-i harbiyesi kalmayacaktır.
"-Bizi AB'ye almazlarsa biz de İslam Birliği'ne asılırız" fikri, ham, yersiz, zamansız ve üstelik İslam ülkelerini hafife alan edasıyla şu dem için münasebetsiz bir tepki ve teselli yaklaşımıdır. Türkiye'nin sadece AB içinde değil, İslam Ligi'nde veya Orta Asya Ligi'nde itibar kazanması için özgül ağırlığını kütle ağırlığına çevirmesi gerekir.
-Türkiye başkalarının ligine katılacak değil, kendi başına lig kurabilecek potansiyele sahiptir. Bu potansiyelini kuvveden fiile geçirmek için ihtiyaç duyduğu bütün avadanlık Türkiye'nin elinin altındadır; hukuka hürmet etmek, millete güven duymak, kaynakları verimli kullanmak, "sa'y"i, yani emeği tebcil etmek, her alanda kaliteye ehemmiyet vermek, akla tabi olmak, ilimden istifade etmek ve sadece Hakk'a kulluk etmek. Bizi "aziz-i vakt" kılacak tedbirler bunlardır ve sadece kendi kuvvelerimizi seferber ederek bu hedeflere erişebiliriz.
-Gözü olana sabah ışımıştır; sadece iktidar hesabı yapanlar için zeval vaktidir. Okumasını bilene AB'nin ret kararında "hacet kapıları" vardır; tabii okumasını bilene!