Haatun kişiye yardım, haatun kişiye yardım!

"Pratik anlamda" buyuruyor bu haatun kişi, "Pratik anlamda değişik dinler, yazılan bazı kurallar günümüze uygulandığı zaman çoğu kere pratik olmayabiliyor!"

Bu basit ama sersemletici gerçeği şimdiye kadar niçin akıl edemediğimiz evrensel bir muammadır. Bu zekâ katına yükselebilmek için öncelikle "pratik" kavramının ne kadar "pratik bir kavram" olduğunu özümsememiz gerekli. Bir problem çözücü olarak pratik kavramı, ne alırsan bir lira mağazalarında satılan çok ağızlı penseler kadar kullanışlıdır.

"Meselâ d...z eti olayı. D...z eti yenilmesi önemli ya da önemsiz değildir. Benim umrumda değil. İsteyen yer, isteyen yemez." diyor bu haatun kişi ve biz bu hoşgörü gösterisinin engin boyutlarında kendimizi kaybederek, kendimizi arkaik inançlarımızın zifiri karanlığında buluveriyoruz. Zifiri karanlıkta olmamızın teselli verici yanı, cehâletimizden neş'et eden hacâletimizin görülmüyor oluşudur. Karanlıkta göz kırpmak, kulakları duymayan dinleyici topluluğuna piyano resitali vermek gibi bir şey... Bu müthiş tahlil gücü, bu muazzam ferâset gösterisi karşısında mebhût, sâmit ve ebkem kalıyoruz.

İnsanlık tarihinin binlerce sene yerinde saydıktan sonra ani ve öngörülemeyen bir zekâ sıçraması ile faz değiştirerek çağların üstünden atlayıp müstesnâ bir beyin aracılığı ile beşeriyeti tenvir fişeği gibi aydınlattığı bir ânâ şahit olmanın gurur ve sürûru içinde heyecanla tir tir titremekteyiz... Ne ulvî bir an, ne mübeccel bir insaniyet serlevhası!

Ve bu haatun kişi, dinler tarihine bir cümlede kısa devre yaptırmış olmanın tefâhur ve gurûruyla kahhar darbeyi şöyle indiriyor, "zebbahlere gadder seyredilesi" Teve programında: "Sonuç itibariyle neden yazılmış, belli ki o zamanlar bu hayvan hijyenik değildi. fakat günümüz şartlarında bu hayvan gayet güzel, gayet temiz bir şekilde yapılabiliyor; bıdı bıdı bıdı bıdı..."

Hayvan dediği, -hâşâ huzurunuzdan hınzır, nâm-ı diyger d...z!

İnsanlık gelişiyor efendim; haatun haklı. Bilim, tıp, füze ve otomotiv sanayi aldı başını gidiyor; on paralık DVD'ye dünyanın gelmiş geçmiş bilumum klasiklerinin yazılabildiği bir teknoloji devrinde hijyenik şartlar dediğiniz nedir ki? Bu kutsal kitapları "yazanlar" eğer ilerde bu kadar harika deterjanlar, beyazlatıcı ve yumuşatıcı ilaçlar, antiseptik karışımlar, fennî tesisler icad edileceğini bilselerdi, hiç "Şunu yemeyin; bundan uzak durun" diye biz zavallı insanlara eziyet çektirirler miydi?

Şimdi bu haatun kişi sadece ileriyi değil, -bakınız hayrettir- dünü ve bugünü de görebiliyor; böyle bir müstesnâ ile aynı çağı, aynı zamanı ve ülkeyi paylaştığımız için ne kadar böbürlensek az. Bu haatun mutlaka uzaysal uzamdan bizim boyutlarımıza ışınlanmış bir uyarıcıdır da biz farkında değilizdir!

Pratik! İşte yeni zamanların âmentüsü. Yeni insanlık dininin mottosu. Al herhangi bir kavramı, vur pratiğe; kırılıp dökülmüyorsa idare eder, kullanılabilir fakat pratik değilse kaldır at!

Pop Art akımının öncülerinden Andy Warhol bundan nice seneler evvel, "Bir gün herkes onbeş dakikalığına meşhur olacak" dediğinde kimi kasdetmiş olduğunu işte şimdi, görkemli bir "Porkk!" böğürtüsü efekti eşliğinde anlıyoruz. Bir pazarlama taktiği olarak, "Benden bahsetsinler de ne derlerse desinler" yaklaşımı, her gün en azından saatte dört kere kısa ömürlü kelebekler çıkarıyor piyasaya.

Haydi gönlün olsun be güzelim; onbeş dakikalığına işte bahsettik senden. Bahsettik ve hemen unuttuk. Şâd ol fakat biz yine "Halal meat"e, olmadı darülharb yerlerinde Kosher ürünlerine yazılıyoruz; böylesi daha "pıratik" oluyor...


Kaynak (Arşiv)