Güüm, şraank, paat!
"Arkadaşlarımız Anadolu'nun muhafazakâr bilinen illerinde küçük bir inceleme yaptı. Ramazan ayında yolu buralara düşen biri, eğer niyetli değilse veya turistse yemek yiyecek yer bulabilir mi, diye. Gelen rakamlar, çok iç karartıcı değil."
Fikrimi peşinen ifade ediyorum; bu araştırma, 2007'nin en önemli ve kayda değer araştırmacı gazetecilik başarısı sayılmalı ve ödüllere gark edilmelidir; çünkü bu araştırma haberinde orijinal bir buluş söz konusu olup, alabildiğine toplumsal bir sorunsalın "Allah yarattı" denilmeden kıyasıya tartaklandığına ve irdelendiğine tanık olmaktayız (ki bu cümlemi, "anlayabileceğimiz şeyler yaz diyen okuyucularıma" ithaf ediyorum).
Çok ilginç veri bulgularına (yoksa tersi miydi?) rastlıyoruz araştırmada; bi kere hemen her ilde yemek yenecek lokanta bulunabiliyormuş ki, bu sarsıcı verinin sarsıntısından geçici olarak bir yerlere yaslanmak zorunda hissediyorum kendimi; böyle şeyler "şraank" diye yazılmaz ki efendim?..
"Yemek yiyenlere özel baskı oluyor mu", onu bilebilmek şimdilik mümkün değilmiş ama belki ilerde mümkün olur; tıp ilerliyor, Japonlar havlayan köpek robotu bile yaptılar!
Çok sayıda lokantanın kapatıldığı bir gerçekmiş; evet bu bir gerçek olabilir ama bu gibi gerçekleri "paat" diye söylemezler değil mi? Hasta var, yaşlı var, hâmile hanımlar, yüksek tansiyonlular var... Tüyler ürpertici bir olay! Çok sayıda lokanta küüt diye niçin kapatılır acaba? Mahalle baskısı olabilir mi?
Peki, Anadolu'da Ramazan ayında içkili lokanta bulabilmek mümkün mü? Araştırma sonuçları bizi kaskatı bir gerçekle daha burun buruna getiriyor: "Pek mümkün değil". Ne kadar "pek mümkün" olmadığını bilemiyoruz fakat bunun iyi bir şey olmadığını anlıyoruz. Bu, "otoban gişelerinden önceki son benzinci" tabelasının insanda uyandırdığı tedirginlik cinsinden bir şey! Ne yani, mesela Bayburt'ta şöyle hafif bir lanç heyv ettikten sonra canımız limonlu votka çektiğinde elimiz böğrümüzde mi kalacak? Teribıl valla şekerim, veri teribıl!
Araştırmanın sonucu bile var, buyrunuz: "Sonuç itibariyle Anadolu'da İstanbul'dan farklı bir yaşam biçimi var; ama bu yeni gelişen bir olay değil. Mesela Konya'da eski dönemlerde Ramazan'da sigara içenler bile taciz edilirdi, bugün lokantaya gidip yemek mümkün görünüyor."
Bazı okuyucular şimdi buruşacak ama eskiler bu vaziyete "terakki" derlerdi, terakki. Ecnebi lisanında "progress". Hasta iyiye doğru gidiyor doktor; uygarlığın aydınlanmacı ışığı (bkz. Sezer'in bayram nutukları) gıdım gıdım Anadolu'yu aydınlatıyor; karanlıkta kösnüler gibi somurtan ahali gün ışığına çıkıyor, cehaletini fark ediyor, insan olduğunu hatırlıyor.
Bizim de burada gözlerimiz doluyor, dudaklarımız titriyor, bir hoş oluyoruz.
Evet, vahim rakamlar da yok değil araştırmada; mesela içki tüketimi 100 ise Ramazan'da "güüm" diye 20'ye düşüyormuş. Neticede meraklısı içiyor içmesine ama kıyıda köşede, çekilmiş koyu perdelerin ardında acı lakin gerekli bir ilâç alır gibi bâde nuş etmenin keyfi yok.
Hep ondan: Mahalle baskısından!
Bedava yaşıyor, bedavadan geçiniyor, ülkeni kavanozdan seyrediyorsun Türk aydını. Fedakâr gazeteciler Anadolu'da kelleyi koltuğa alıp lokanta lokanta gezerekten araştırma yapmasalar, memleketten haberin olmayacak; Üstelik olup biteni bir araya getirerek silkeleyip tozunu alan, derleyip toparlayan ve "aha uşaklar, bu bizim mahalle baskısına benziyor" diye konuya teorik bir kanat takan Şerif Mardin Hoca olmasa, burnuna konan sineğin cinsinden bile haberin olmayacak.
Gülerim hallerine!