Gündüz farı meselesi
Mersin Emniyet Müdürlüğü'nün web sitesi, "görmek ve görünmek için gündüzleri de farlarınızı yakınız..." diyor; buna mukabil Bitlis Emniyeti'nce bu tavsiye biraz değişik, "Trafikte görmek kadar görülmek de önemlidir.
Gündüz de olsa yağışlı ve sisli havalarda farlarınızı yakınız." Bir başka sitede durum şöyle: "Görüş azaldığında mutlaka farlarınızı yakınız." Bir başkası, "Gece ve görüşün zayıf olduğu gündüzleri mutlaka kısa farlarınızı yakınız." Hukukta bu gibi ihtilaflara "doktrinde tartışmalı durumlar" derler. Bu tavsiyelerden hangisini ciddiye almak gerektiği pek sarih değil.
Problem şuradan kaynaklanıyor; gündüz gözüyle farları açmak henüz uyulması mecburi bir kural değil, bir tavsiye, ama çok değerli, çok faydalı bir tavsiye. Bir yol kenarında geçen otomobilleri sayınız, onda dokuzu gündüz farı uygulamasına aldırış etmez. Niçin biliyor musunuz; sürücülerin mühimce bir kısmı, far yakmanın aküyü azalttığını, motoru zayıflattığını düşünüyorlar çünkü!.. Kezâ dünyanın en beceriksiz sürücüleri arasında ilk üçe giren asil Türk şoförleri, neredeyse yatsı vakti girene, göz gözü görmeyinceye kadar far açmamakta yiğitçe bir edâ buluyor ve böylece, "gözlerim şahin gözü gibi keskin!" mesajı vermiş oluyorlar. Halbuki açık far tedbirinin esprisi açık, "fark etmekten çok fark edilmek!"
Sarıyer Belediyesi bundan yedi sene önce semt sakinlerine yönelik kampanya açmış ve bez afişlerle halka ikazda bulunmuş: "Gündüzleri far yakmanın kazaları azalttığı bilimsel olarak ispatlanmıştır. Farlarınızı yakınız." Avrupa görenlerimiz biliyorlar; artık oralarda gündüz farı uygulaması kural haline geldi. Üstelik bazı otomobil firmaları, kontak açıldığı anda kendiliğinden yanan ve söndürülemeyen far düzeneği ile fabrika çıkışı yapıyorlar. Batı'dan hüccet getirmeye gerek yok aslında; aklı başında her sürücü bu tedbirin faydasını biliyor ve uyguluyor zaten.
Ünlü rallicilerden İskender Atakan, yedi yıl önce gündüz far açmanın "esbab-ı mucibe"sini şöyle izah etmiş:
Bizim insanımız arabayı refleksleriyle kullandığını sanıyor. Oysa araba refleksle değil beyinle kullanılır. Sürücü kendi farını yaktığı zaman kendi kendini uyarmış oluyor, dikkatini ayakta tutuyor.
Karşısındaki otomobil farını yaktığı zaman ise sürücü o arabayı daha kolay seçiyor. Özellikle güneşli günlerde açık renk otomobiller gri asfaltta görünmüyor. Daha doğrusu görünse bile beyin tarafından algılanmıyor. Gündüz farı bunu önlüyor.
Gündüz farı, öndeki araca da kendinizi göstermenizi sağlıyor. Öndeki araçtaki sürücünün dikkati dağınık olsa bile dikiz aynasından ister istemez sizin varlığınızı hissediyor.
Far yakanlar çoğaldıkça görünürlülük, dikkat ve uyum çabası artıyor. Kurallara uygun, dikkatli sürüşü özendiriyor.
Geçenlerde devlet memuru bir şoförle bu konuyu konuşuyorduk, niçin far açmadığını sordum, "öyle bir tamim gelmedi, onun için açmıyorum" dedi. Halbuki İstanbul'da 1. Ordu'ya bağlı askerî araçlar yıllardan beri uygulamaya riayet ediyormuş.
Emniyet Genel Müdürlüğü, artık açık far uygulamasını tavsiye olmaktan çıkarıp mecburiyet haline getirmeli ve denetlemeli. Ne var ki ne zaman denetimden söz açılsa emniyetçiler araç ve personel yetersizliğinden söz açarlar; ben bu izahı inandırıcı bulmuyorum çünkü gözünün önündeki ihlali seyreden trafik zabıtası görüntüsü ülkemiz için istisna değil, neredeyse kural haline geldi. Ufağından irisine ihlâller azalmak yerine artma eğilimi gösteriyor. Halbuki devlet başkanımızın Ramazan Bayramı mesajında bile ihmal etmediği "Cumhuriyet aydınlanması" diye bir şifâlı tesir mevcut olsaydı, en azından 84 senede trafikte birbirimize karşı saygılı olmayı öğrenmiş olurduk!
Öyleyse sözü aynı minval üzre bağlayalım: Vatandaş özellikle gündüz farlarınızı açınız; aydınlanınız ve aydınlatınız; fark ediniz ve fark ediliniz.