Gündelik hayata çakıyla yeni bir menfez açmak

"Hobby" dememek için kendimi zorluyorum. Lugat, "merak, zevk için yapılan uğraş" karşılığını veriyor. Kavram, bizim için yeni değil; âşinâsıyız. Klasik kültürümüzde, aslında başka bir meslekle uğraştığı halde sırf zevk ve merak için seçtiği bir meşgalede asıl işinden daha muvaffak olmuş pekçok insan tanıyor, biliyoruz.

"İptilâ" olmaz, "meşgale" demek de yeterli değil, "zevk-i mahsus" veya "özel zevk" ise kâfi derecede muradı dillendirmiyor. Batı dillerinden gelen kelimelerin Türkçesini bulmak konusunda dilcileri en çok zorlayan husus, tek kelimelik karşılık bulmak mecburiyetidir. "Hobby" dememek için kendimi zorluyorum. Lugat, "merak, zevk için yapılan uğraş" karşılığını veriyor. Kavram, bizim için yeni değil; âşinâsıyız. Klasik kültürümüzde, aslında başka bir meslekle uğraştığı halde sırf zevk ve merak için seçtiği bir meşgalede asıl işinden daha muvaffak olmuş pekçok insan tanıyor, biliyoruz. Kavram âşinâ, peki karşılığı ne? Eskiler, bu gibi mârifetli ve meraklı insanlara "elinden bin türlü marifet gelir" mânâsına "hezâr-fenn" deyip geçmişler. "Fenn" kelimesi sırayla "hüner, marifet, sanat, ilim" anlamlarına geliyor; günümüzde kazandığı anlam ise "tecrübî, verileri sayıyla ifade edilebilen bilimler"den ibaret kalarak darlaşmış. Keza "hezâr-fenn"in "multidisipliner" anlamı da geçerli. Öyleyse "hobby"nin tek kelimelik karşılığı ne?

Cemil Meriç'in pek çok makaleye niçin kavram tarifi, daha doğrusu kavramların tahkimi ile başlamak zaruretinde kaldığını şimdi daha iyi anlıyorum. Kavramı sağlama almadıkça mesafe almak imkânsız çünkü.


Belki biraz da tuzu kuruya çıkmış toplumlarda insanlar, mesleklerinin dışına çıkarak kendilerini bir başka vadide ifade etmek için yeterince zaman ve imkan bulabiliyorlar. Şüphesiz koleksiyon yapmak bu iptilânın hemen hâtıra gelen biçimidir fakat bir "fenn" sayılabilir mi? Hobby sadece zevkin hususileşmiş, hatta hususilikte abartılmış bir şekli değil, ayrıca şahsiyete bağlı bir hünerdir de. Eski âlim tipimiz "hezâr-fenn" idi: Coğrafya, dinî ilimler, mantık, felsefe, astronomi, tıp, nebatat gibi farklı veya birbirine yakın alanlarda ihtisas ve hüner sahibi olmak sıradışı bir kabiliyet değil, bir gereklilikti. Genel mânâda insanlık halleri hakkında bir fikir ve vicdan sahibi olmak için ilim adamının çok yönlü olmasına ihtiyaç vardır ve bu ihtiyacımız ne yazık ki dünden bugüne azalmadı; tam aksine arttı. Buna mukabil modern zamanların ihtiyaç gösterdiği "derinliğine ihtisas sahibi" insan tipi, sırf derinliğine kazanılmış mesafenin insanı farklı alanlarda kaçınılmaz bir körlüğü itmesi sebebiyle zalimleştirici bir uygulama olarak dikkat çekiyor.

Çok olmasa da günümüzde klasik geleneği devam ettirerek asıl mesleğinin dışında marifetler de geliştiren hezâr-fenn nümuneleri hâlâ görülüyor. Nitekim iki hafta evvel Beşir Ayvazoğlu'nun "Yakın Plan"ında Neyzen Niyazi Sayın'la ilgili makaleyi okurken onun eşyaya ve sanata çok yönlü tasarrufuna imrendiğimi hissettim. Üstad sadece musikişinas değil aynı zamanda ebru, fotoğraf, tesbihçilik, sedef kakmacılığı, elektronik, tornacılık, gül yetişitiriciliği, balıkçılık, ney imâlatı, aşçılık, kuşçuluk ve ağaç işleri gibi birbirinden gönül çelici meslek ve zenaatlerle de meşgul imiş. Böyle bir insanın hayatı tasarrufuyla, ömrünü tek meşgale ile tamamlayan biri mukayese edilemez elbette.


Ne kaabiliyet, ne de para ve boş zaman; bu iki nimetin "hobby" geliştirmekte insana büyük yardımı dokunduğunu inkâr edemeyiz ama hobby, bu lâzımelerin de ötesinde evvelâ "merak"la başlayan bir yöneliş olsa gerektir. Evvelâ merak ve hemen sonraki adımda "ben bu işi nasıl yapabilirim" hissinin tahriki ile gündelik hayatta yeni bir menfez arayışı. Değerli olan da bu galiba. Hobby sahibi olmanın kaçınılmaz şartı, meşgalenin amatör bir ruhla yapılmasıdır. "Amatörlük" kavramının dilimizde biraz da "acemilik" mânâsına gelmesi, nâm-ı hesabımıza üzücü. Amatör, para kazandığı mesleği dışındaki tâli meslek ve zenaatını sadece zevk için yapan kimse demektir ve bu tarif yeri gelince para kazanma imkânını ortadan kaldırmaz. Amatörlüğün "ruh"la ilgili bir boyutu da var; "amatör ruhlu insan" tabiri bir yüceltme sıfatıdır ve öyle amatörler vardır ki, işin profesyonellerinden ziyade itibar ve saygı görürler.

Güzel bir misâl hatırlıyorum: Elektronik haberleşmenin pek de yaygın olmadığı Soğuk Savaş yıllarında bir Radyo Amatörleri vâkıası vardı. Bizde bir dernek haline geldi mi bilmiyorum ama Batı dünyasında, kendi ev ve atelyelerinde, bizzat elleriyle imal ettikleri radyo cihazlarıyla kendi aralarında haberleşen ve böylece cemaatleşen bir topluluğun varlığını çok iyi hatırlıyorum; özellikle acil yardımı gerektiren hallerde bu topluluğun nasıl faydalı işler gördüğünü meşhur "Readers Diegest" dergisinin Türkçe versiyonu "Bütün Dünya" sayılarından gıbta ile okurduk. Radyo amatörlüğünün Türkiye'de yaygınlık kazanmamasında galiba ilk sebep "telsiz kanunu" idi.


Aksiyon'un 347. sayısında güzel bir tesdaüf eseri olarak bir başka "hezarfen"in haberi vardı: Koç Grubuna bağlı Beko şirketinin genel müdürü Aydın İbrahim Çubukçu'yu, evindeki amatör tamir atelyesinde gösteren fotoğrafı yine aynı haset hissi ile uzun uzun seyrettim. Meğer Sayın Çubukçu, konu-komşunun elektrikli veya mekanik her nevi bozuk eşyasını tamirden büyük zevk duyarmış. Tezgahının başında gurur ve yaşama sevinci ile dolu bir çehreyle oturuşunu gösteren resmi evvela, "adam kocaman genel müdür; elbette kendi evinde atelye kuracak kadar imkânı vardır" kıskançlığı ile seyrettim ama haksızlık ettiğimi biliyordum. Onda olan ama meselâ bende olmayan şey sadece maddi imkânlar veya geniş bir mekândan ibaret değildi; o yaptığı işi seviyordu, merak ediyordu ve hiçbir iddia taşımaksızın "ben de yapabilirim" güveniyle azmini bir araya getirmişti. Bu tamamen hayatı yorumlayıştaki şahsi tercihin rengi ile ilgili bir şeydir.


Türk toplumu giderek mesleksizleşirken, meslek sahibi olanlar bile hızla işsiz hale gelirken amatör zevk ve meşgalelerden bahsetmek bir çelişki, hatta memleket gerçeklerinden habersizlik gibi görünebilir ama bu akıl yürütmenin yanlışlığını kabul etmeliyiz. "Hobby" veyahut hezarfenlik dediğimiz şey, insanda mevcut üretme arzusunun maddeye aksetmiş biçimi olarak kabul edilmeli bana göre. Eşyayı ve hayatı tasarrufu, tek boyuttan ibaretmiş gibi tasavvur edemeyiz; onun sayısız çehresi vardır ve bu zengin ihtimaller silsilesi son derece renkli hezarfenlik kompozisyonları çizmeyi mümkün kılabilir. İşle eğlencenin, biraz da hafifmeşrep bir tarzda kaynaşabildiği yeni hayat vâdileri açmak, son tahlilde biraz gayret ve merakla hepimizin üstesinden gelebileceği kadar zorluk derecesi taşıyor. Çaktırmadan torunlarının oyuncaklarıyla oynayan dedenin teşkil ettiği prototip, başkaca yerlerde kelli-felli adamların oyuncak tren tutkusuna kapılmalarıyla sonuçlanabiliyor pekâlâ.


Siz de yapabilirsiniz; belki de henüz bu işi ne kadar ciddiye alması gerektiğini kestiremeyecek kadar meşgul ve meçhul hezarfenlere sesleniyorum buradan: Meselâ işe koleksiyonerlikten başlanabilir; bir şeyin koleksiyonunu yapmak, insanda o şeyin kültürünü inşâ ettiği için son derece faydalı ve ciddi bir meşgaledir. Bazen küçük ve keskin bir çakı, hayattan bunalmış ve yorulmuş ruhlara yeni bir boyut kazandırmak için mânidar bir başlangıçtır. Her zaman parayla saadetin satın alınamayacağı bir boyuttan söz etmeye çalışıyorum: İyi fotoğrafçı olmak, iyi bir makinaya sahip olmayı şart kılmaz meselâ; fotoğraf bir çerçeveleme ve "baktığını görmek" melekesidir. İyi yemek pişirmek için zengin bir mutfağa sahip olmak gerekmiyor; küçük ev tamiratları için gereken malzemenin çoğu, zaten her evde üç aşağı-beş yukarı mevcuttur. Kendi evinizde Türkiye'nin en iyi mücellidi, tesbihçisi, ince marangozu veya maketçisi olmamanız için hiçbir sebep yoktur. Yaprak koleksiyonu yapmak için minik bir okul defteriyle işe başlayabilirsiniz.

Zaman daima vardır ama en kötüsü kırık kalpler koleksiyoneri olarak çekip gitmektir bu dünyadan.


Kaynak (Arşiv)