Gülümse; daha iyi olacak!

Galatasaray'da ilginç şeyler oluyor; Türkiye'nin uluslararası spor kamuoyuna çıkardığı yegâne milli firma battıktan sonra dibe süzülen bir gemi gibi âheste bir ritimle başarısız sonuçlar alarak çatırdıyor.

Futbol âleminin yorum otoriteleri teşhisi hâlâ koyabilmiş değil. Kimi "malzeme kötü" diyor, kimi de "Fatih Terim'in bir bildiği vardır; devre arasında toparlar takımı" havasında.

Hariçten gazel atmanın, daha doğrusu "serbest vuruşu" auta yollama riskini göze almış futbol heveslilerin bütün cesaretiyle ben, Galatasaray'daki çöküşün sportif olmaktan ziyade psikolojik olduğunu ileri sürüyorum.

Psikoloji tahsili yapmadım ama her insan gibi toplum içinde yaşamanın kazandırdığı gözlemlerin birikimi ile konuşacağım: Galatasaray'ın bugün tek problemi vardır ve bu problemin adı Fatih Terim'dir. Fatih Terim, sebebini kendisi de dahil kimsenin doğru dürüst bilmediği sebeplerle 4 yıllık başarılı bir kariyerin ardından İtalya'ya gitti ve İtalya'da başarılı olamadı. Bizim hâlâ fark edemediğimiz ama İtalyan kulüp yöneticilerinin kısa zamanda fark ettikleri şey, Fatih Terim'in egosunun, herkesi rahatsız edecek derecede gelişmiş bir raddeye ulaşmış olmasıydı. Bu realiteyi fark edenler Terim'le yollarını hemen ayırmakta tereddüd etmediler.

Terim Türkiye'ye döndüğünde İtalya macerasının başarısız olduğunu biliyor ama bunu kendisine bile itiraf edemiyordu. İşe eskisi gibi başladı; geçen senenin ligde şampiyon olmuş, Şampiyonlar Ligi'nde ise hayli başarı kazanmış takımını değiştirerek başladı. Yolladığı ve getirdiği oyuncuların kalitesini gözden geçiren herkes, "Fatih'in bir bildiği vardır elbette" diye düşünüyordu; ne gariptir ki futbol kamuoyunda böyle düşünenler hâlâ mevcut.

Futbol kamuoyunda Fatih Terim'in büyük bir ağırlığı var; kendisiyle bozuşmayı göze almış birkaç sivri isim dışında Terim'i cepheden eleştirmeye kolay kolay kimse cesaret edemiyor. Seneler önce Terim'in hakaret ederek tesislerden kovduğu gazeteciler bile Terim'den bahsederken belirgin bir saygı payını korumaya dikkat ediyorlar. Terim'in futbol kariyerine açılan bu kredi, artık kendi aleyhine çalışmaktadır.

Aldığı kötü sonuçları izah etmek zorunda kaldığında Fatih Terim, nasıl bir mantık kullanması gerektiğini hâlâ tespit edebilmiş değildir; çelişkili açıklamalar yapıyor; kimi gün sistemine, kimi gün oyuncularına sitemler gönderiyor. Futbol yazarlarına, hakemlere çıkışırken hep çok şey bildiğini ama prensip gereği asla söylemeyeceği gibi bir hava oluşturuyor.

Ben Galatasaray'ın futbolda daima başarılı olması gerektiğini savunan fanatiklerden değilim; ama Galatasaray'ın asla kaybetmemesi gerektiğine inandığım özelliklerinin gün geçtikçe yıpranmakta oluşu beni üzüyor.

Tasvire çalıştığım Fatih Terim, UEFA şampiyonluğunu kazandığı gün de aynı insandı; bu insan başarı halinde zirvede durmayı biliyor ama onun bir "B planı" yok; kötü de olsa bir B planının olmayışı, Fatih Terim'in en büyük zaafıdır. Galatasaray bu sene sağ taraftan atılan beş köşe vuruşunu gol olarak ağlarında gördü.

"Defalarca antrenmanda provasını yaptık ama olmuyor" demek bir teknik adam için zaaftır. Galatasaray'ın belirgin ve etkili bir hücum stili hâlâ oluşamadı; bu bir teknik zaaftır. Galatasaray, topsuz oyunu hiç duymamış mahalle takımları gibi paslaşırken futbol üretemiyor; bu sene topsuz oyun mantığının yerleşmemesi yüzünden hücumda kolaylıkla boğuluveren, buna mukabil savunmada deliler gibi koşarak alan kapatmaya çalışan ve bu yüzden gücünü 90 dakikaya dağıtamayan bir takım seyrediyoruz; bu da bir teknik zaaftır. Fatih Terim bu gibi zaafların sebeplerini, çarelerini şüphesiz benden iyi bilir ama bildiğini takıma aksettiremiyor.

Futbolcularla Terim arasında nasıl bir duygu alışverişi olduğunu nasıl bilebiliriz ama hissedilen odur ki bu alışverişte aksayan birşeyler var. Ketum tabiatı ve gelenekleri yüzünden Galatasaray bu gibi iç meselelerini dışarıya aksettirmemekte başarılıdır ama tedavide aynı başarıyı gösteremiyor. Fatih Terim'i, takımı kötü sonuçlar aldığı için eleştirmiyorum, kendisiyle sürdürdüğü kavganın başta kendisi olmak üzere Galatasaray camiasına zarar verdiği için eleştiriyorum.

Fatih Terim bugünlerde belki de dünyanın en yalnız adamı; fıtratındaki aşırılıkları dengeleyecek yârânı yok. Köpekbalıklarıyla dolu tehlikeli sularda yaşadığını biliyor, kimseye sırtını dönmemek endişesi yüzünden nefsine ayırması gereken sâkin zamanları bulamıyor. "Altın Beyinli Adam" hikâyesinde olduğu gibi yeni arayışlarını takım tertibine yansıtıp şansının dönmesini beklerken futbol dehâsının kırıntılarını tırnaklarıyla kazarak futbol kamuoyuna kanlı parmakları arasında birkaç altın zerresi uzatıyor. Rahat değil, rahat olamıyor ve bütün mesele burada başlayıp bitiyor.

Bir generalinin Anibal'e şöyle serzenişte bulunduğunu söylerler; "Anibal, rakiplerini yeniyorsun ama kazanmasını bilmiyorsun!". Kazanmayı bilmek, kaybetmeyi de bilmek demektir. Fatih Terim'in psikolojisinde mağlubiyetleri tolere edecek mekanizmalar mevcut değil.

Galatasaray'ın "dibe vurup" yeniden yükselişe geçmesi için, Terim'in "kaybetme sanatı"nı yeniden talim etmesi gerekiyor; kendisiyle barışık bir Fatih Terim "başarılı olur veya olmaz, hiç önemli değil" bir futbol bilgesidir. Kendisiyle, mazisiyle, kariyeriyle didişen bir Fatih Terim ise sıradan bir teknik direktör.

Terim'in sâkin zamanlara ihtiyacı var; sâkin zamanlar onbeş gün, bir ay, üç ay futboldan uzak, dağbaşında veya ücra bir deniz sahilinde geçirilen tehî zamanlar değildir. Sâkin zamanlar, kişinin, olanca iş yoğunluğuna rağmen, yaptığı işe dışardan bakabildiği ve şahsıyla ilgili bütün neticelere gülümseyebildiği zamanlardır.

Yıllardan beri Fatih Terim'in yüzünde huzurlu, sindirilmiş ve âlemle barışık bir tebessüm görmedim; bilmeli ki bizzat kendisi bile fazlaca ciddiye alınmaya değmez; insanın kendisiyle dalga geçebilmesi böyle bir şeydir işte. Fatih Terim, yıllardan beri oynadığı "güç oyunu"nu bir an için olsun boşverebilmeli artık; bu oyun onu tahrip ediyor, kemiriyor. Kazandığı zaman bile mutlu olamıyor.

Bu sene lig başlamadan Terim'in Galatasaray'a getirilmemesi gerektiğini savunmuştum; sevmediğimden, değil. Gönlüm, onun bir taşra takımını sırtlanıp daha sakin şartlarda futbol kariyerine yeni başarılar ilave etmesinden yanaydı. Galatasaray için ise gönlümden geçen isim Ersun Yanal'dı.

Olmadı ve iş bu raddelere kadar geldi. Galatasaray açısından kaybedilmiş hiçbir şey yok; bu takımın iki sene, üç sene şampiyon olmaması, Avrupa liglerinde sıfır çekmesi bile şahsen umurumda değil. Fatih Terim'in Galatasaray camiası içinde büyük kredisi var; kredi aynı zamanda zaman demektir ve bu zaman kendi külleri içinden yeni bir Fatih Terim'in doğmasına zemin teşkil edebilir.

Artık kendinle barışmayacak mısın hoca, hadi, gülümse biraz. Kendine biraz merhamet et; Allah ömür verirse oynanacak daha çok maçın olacak. Gülümse; daha iyi olacak!


Kaynak (Arşiv)