Gül'e düşen gölge
Cumhurbaşkanı Gül’ün, MİT’le ilgili kanunu bekletmeksizin imzalayarak yürürlüğe sokması, "Yeni cumhurbaşkanı kim olacak?" spekülasyonları arasında pek yankı uyandırmadı. MİT Kanunu sıradan bir düzenleme değil; gerek hukuk otoritelerince, gerek basın ve siyaset adamları tarafından şiddetle eleştirildi.
Cumhurbaşkanı Gül’ün, MİT’le ilgili kanunu bekletmeksizin imzalayarak yürürlüğe sokması, "Yeni cumhurbaşkanı kim olacak?" spekülasyonları arasında pek yankı uyandırmadı. MİT Kanunu sıradan bir düzenleme değil; gerek hukuk otoritelerince, gerek basın ve siyaset adamları tarafından şiddetle eleştirildi. Kanunla Türkiye’nin daha otoriter bir yönetime evrilebileceği, art niyetli ellerce Ortadoğu ve bir zamanlar Demirperde ülkelerinde benzerini gördüğümüz istihbarat devletlerine kapı aralayacağı yolunda ikazlar seslendirildi.
Cumhurbaşkanının bir kanunu tümüyle veya kısmen veto etme hakkı var ve bu hakkı aynı kanun için sadece bir kere kullanabiliyor; yani Anayasa’nın 89. maddesine göre Meclis, kanun metninde aynen ısrar ederse cumhurbaşkanının veto yoluyla ikaz görevi de sona eriyor. Sayın Gül, bu yolu tercih etmedi. 15 günlük inceleme süresini bile kullanmadan 3. gününde kanunu imzaladı ve HSYK ile ilgili kanunda olduğu gibi Anayasa Mahkemesi’ni işaret ederek "Ben, bazı şeyleri değiştirttim. Bazı şeyler eklendi. Nihayet tartışmalı konular her zaman olabilir. İtiraz varsa ona anayasaya uygunluğu açısından bakacak merci de bellidir." dedi.
Bu kararın beni şaşırttığını söyleyebilirim. Sayın Cumhurbaşkanı’nın, Türkiye’de rejimin şeklini ve geleceğini ilgilendiren çok önemli bir kanunda, kendisine anayasanın verdiği yetkiyi kullanmak yerine, hükümet ve ilgili bakanlarla birebir görüşerek uzlaşmacı bir tutum göstermesini yadırgadım. Bu tercihin neticede, Anayasa Mahkemesi’nden dönmesi büyük ihtimâl taşıyan kanunlarda yürütme ile yüksek mahkemeyi karşı karşıya bırakmak mânâsına geldiği açıktır. Öyle anlaşılıyor ki Sayın Gül 104. maddede tarif edilen görev ve yetkiler listesindeki, "Gerekli gördüğü hâllerde Bakanlar Kuruluna başkanlık etmek veya Bakanlar Kurulunu başkanlığı altında toplantıya çağırmak" yetkisini, kendisinin yürütme fonksiyonunun tamamlayıcısı gibi yorumlamak eğilimindedir; doğrudur ancak, temel hakların daraltılmasında ve demokratik kültürü zedeleyen uygulamalarda Cumhurbaşkanı’nın, "Cumhur" adına daha belirgin ve anlamlı bir inisiyatif göstermesini beklerdim.
Bu ilginç gelişmeleri, Cumhurbaşkanlığı seçimlerinden ayrı tutarak anlayamayız. 7 yıl önce, "bir daha kriz çıkmasın" düşüncesiyle anayasaya konulan "Cumhurbaşkanını halk seçer" maddesi, daha işletilmeye başlamadan sıkıntı çıkardı.
Cumhurbaşkanı Gül, verdiği sinyaller itibariyle yerinden memnun ve 5 yıl daha devam etmek arzusunda; buna mukabil Başbakan BDP’den alacağı emanet destekle bu makama seçilebileceğini hesaplıyor. Ne var ki aynı yetkilerle cumhurbaşkanı olmak pek câzip görünmüyor çünkü Başbakan kamuoyuna açıkça hissettiriyor ki sadece devlet başkanı olmak değil, başbakan da olmak, "koşmak, terlemek, yorulmak" istiyor. Bu anayasal çerçevede 10 Ağustos’ta CB seçilince kazanacağı yeni onura mukabil kendisi için hayati derecede önemli bir iskemleyi ve olağanüstü yetkileri kaybedecek. Yani Cumhurbaşkanlığı, Sayın Erdoğan için "olmazsa olmaz" değerinde vazgeçilmez bir terfî değil; Başbakanlık yetkilerini terk ederek Köşk’e çıkmak, Sayın Erdoğan için şüphesiz büyük "ferah soluk" teşkil edecek fakat bunun sembolik yetkilerle donatılmış tatlı bir emeklilik ödülü olduğunu şüphesiz herkesten iyi biliyor.
Sayın Gül ise vaktiyle mensup olduğu partisinin bazı sözcüleri tarafından lisan-ı münasiple hırpalanarak en azından "Eh, Başbakanlık da benim hakkım" fikrine kapılmaması hissettirildi, MİT Kanunu’nu onaylamasını, bu bilgilerin ışığında değerlendirmek gerekebilir.
Sayın Gül görevini problemsiz yürüttü; mutedil bir dil seçti, hükümetle kriz çıkmamasına itina gösterdi ve yeni dönem için "Pekâlâ olabilir" hissini vermeye çalıştı; ne var ki HSYK, internet ve özellikle MİT Kanunu konusunda gösterdiği tutum, 7 yıllık güler yüzlü performansını gölgede bıraktı.
Cumhurbaşkanlığı makamına kimin oturacağı hâlâ sır; o makama en yakın iki ismin dışında birinin sürpriz yaparak aradan çıkması pekâlâ mümkün görünüyor.
İsimler netleşinceye kadar ilginç gelişmeler yaşayacağız demektir bu; bekleyip görelim.