Grev kazasız bitti; beş asker öldü!

Dünün gazeteleri, biri ötekini boğup anlamsızlaştıran iki haberi manşetlerinden duyurdular: İlk haber cezaevlerindeki PKK militanlarının giriştiği açlık grevlerinin sona erdiğine, öteki ise Hakkâri’de 5 askerin yine PKK militanları tarafından şehit edildiğine dairdi.

Açlık grevlerinin kökünde, siyasî ahlâk ve düz mantık bakımından tutarsız bir mânâ vardı; eğer insânî bir dâvâyı açlık grevi yoluyla duyurup haklılığınızı savunuyorsanız aynı dâvâyı silâhla ve şiddet aracılığı ile desteklememeniz gerekir. Dünyanın her yerinde açlık grevi eylemleri, iki sokak ötede şiddetle, kanla, bomba ve mayınla desteklenmez, sevimliliğini, haklılığını kaybeder çünkü.

PKK ve uzantıları, ilginç bir “halkla ilişkiler kampanyası” düzenlediler ve başarılı oldular; bu başarıda en büyük pay, Türk basınında ve kamuoyunda ustalıkla yönlendirdikleri vicdancı liberal entelektüellere aittir. Bu zevat basındaki güçlerini kullanarak hükümet ve kamuoyu üzerinde müthiş bir baskı inşâ ettiler. Öyle ki, bütün Türkiye, nefesini tutup, “Aman cezaevlerinde kimse ölmesin” diye için için dua ederek eylemin bitmesini bekledi neredeyse.

O esnada grevci takımının dağdaki arkadaşları silahlı eylem halindeydiler; ortada bâriz bir çelişki, en azından ahlâkî bir şantaj vardı ama yoğun entelektüel baskı, örgütün tutarsızlığını görünmez hale getirdi. Hükümet, bütün imkânlarını seferber ederek cezaevlerinde kötü şeylerin olmaması için didindi; tansiyonu düşürmek için anadilde savunma maddesini kanun teklifi haline getirip Meclis’e sevk etti. Neticede tansiyon düştü, grevler sona erdi ama bunun Hakkâri’de vatan hizmetini yaparken şehit edilen 5 askere bir faydası dokunmadı!

Örgütün dış kamuoyunu yönlendirmekte hayli usta olduğunu biliyorduk ama aynı mahâreti Türk kamuoyu üzerinde tekrarlamaları, doğrusu beklenilmeyen bir şeydi. Bu derece becerikli kampanya uzmanları varken, örgütün dağda militan harcamasına hâcet kalmamış görünüyor; ne zaman gerekse bir açlık grevinin daha organize edilmesi işten bile değil; ne de olsa örgütün, canlı bomba olmaya bile ikna edebildiği çok sayıda militan rezervi var. Neticede kendi insanına bile değer vermeyen bir örgüt bu.

Doğrusu iki sene daha okuyup liberal-sol-entel takımına vaktiyle yazılmak varmış. Adamlardaki yüksek vicdan gücüne gıpta etmemek imkânsız! Ne mutlu onlara ki, hükûmetten ve silâhlı şiddet örgütünden hemen hemen aynı derecede itibar görebiliyorlar. Öyleyse daha fazlasını beklemeliyiz bu plastik folyoyla kaplanmış yufka yüreklerden; beklemeye gerek yok aslında, altın formüllerini gizlemiyorlar ki: “Verelim kurtulalım!”

Aklıma delice bir fikir geliyor; bunları versek kurtulur muyuz dersiniz?

Hükümetin, bu saçma-sapan ortam içinde nasıl bunaltıldığını kenardan görüp üzülüyorum; bu zorlu ve kirli psikolojik savaştan zihnî selâmetle çıkabilecek donanıma sahip değiller. Yürütme gücünü kullanabilmek, iktidarın tamamını kullanabilmek anlamına gelmiyor demek ki. Basit ve aslında tutarsız bir halkla ilişkiler operasyonu ile hükümet, bu tür bir psikolojik operasyona karşı hiçbir savunması olmadığını açık etti.

PKK, prestijinin en yüksek noktasında şimdi; onlara bu kolay zaferi bahşetmek hususunda vicdanî yardımlarını esirgemeyen ama çatışmalarda şehit düşen askerlerimizin de yaşama hakkı olduğunu bir türlü hatırlamayan liberal vicdanlı intelijansiyamıza ve matbuatımızın o mümtaz kalemlerine ne kadar teşekkür etse yeridir. Gün uğursuzun çünkü!


Kaynak (Arşiv)