Gördüğüm lüzum üzerine...
-Efendim, gördüğüm bazı lüzumlardan ötürü müsteşarlık görevimden ayrılmak istiyorum!
-Ne, hayrola başkan; rüya mı gördün nedir? Yoksa koltuğumda gözün mü var? Otur oturduğun yerde, sen benim turşu küpümsün. Bir yere de gidemezsin...
-Turşu değil de sır olacaktı sayın efendim; turşu biraz şey oldu...
-Ha ha... vaay alındın demek? Yav kardeşim biz kader arkadaşı değil miyiz; canım ciğerim, sır kâtibim değil misin? Kim öğretti bakayım sana bu lâfları ha, öyle lüzum görmeler şunlar bunlar? Hoca’yla mı görüştün buraya gelmeden önce sen; söyle söyle sıkılma... Bu ağızlar iyi ağızlar değil çünkü... Sağda solda kimseye söylemedin değil mi?
-Valla, ne bileyim, az önce basın açıklaması yapmıştım ama böyle kızacağınızı bilseydim...
-Canım kardeşim, insan önce bi danışır; burada bostan korkuluğu değiliz yani... Yo yo estağfirullaha filan gerek yok. Nedir derdin? Maaşın mı az, halledelim. Daha fazla yetki mi istiyorsun? Geçen sene yaptığımız kanunla yetki sınırlarını sen belirliyorsun yahu. Yorulduysan Körfez ülkelerine göndereyim seni, başka bir yere gitmen iyi olmaz çünkü; biraz gez, açılırsın. Sonra bak, düşünmeden konuşuyorsun, bir defalığına affediyorum. Sen bana karşı öyle lüzum filan göremezsin tamam mı; lüzumu ben görürüm. Sen efendice kabul edersin.
-Sayın büyüğüm, size karşı sürç-i lisan ettimse bağışlayınız. Mesele yorulmak, yıpranmak değil. İçimden gelen hizmet aşkısı öyle şey ki, anlatamıyorum. Bürokrasiden aldığım güçle milletime hizmet etmektense, halktan aldığım güçle... uygun göreceğiniz bir partiden aday adayı...
-Dur dur dur; bunlar nasıl bir ağızlar öyle; affedersin komünist ağzı! Hem nerden aday adayı oluyorsun ki sen; kilosu kaç kuruş aday adayının bu sıra? Bak, dün senin Hoca, senin gibi aday adaylarını tuzluk diye bir güzel boyadı. Kıymetini bil evlâdım. Yok öyle partiye girmek filan... Gördüğüm lüzum üzerine siyasete girmeni yasaklıyorum, o kadar!
-Efendim yine de takdirinizle gördüğüm lüzum üzerine anayasal hakkımı kullanmak istiyorum. Bunu engelleyemezsiniz.
-Ne demek engelleyemem; benim engellemediğim ne kaldı yav? Ayrıca o anayasa mıdır nedir, çok güvenme ona. Anayasa da, babayasa da benim. Üç-beş aylık ömrü kaldı o anayasa dediğin şeyin. Yenisini yapacağız inşallah gıcır gıcır. Güzelce ciltletir, imzalar, sana da bi tane hediye ederim. Hâtıra olur...
-Bari biraz düşünseniz bu konuyu...
-Ya ben ne diyorum tanburum ne çalıyor? Kalbimi kırıyorsun ama; canımız ciğerimiz dedik, bağrımıza bastık; adamın konuştuğu lâfa bak. Aday adayı olacakmış... Yok bi de üste başvuru parası ver bari... Verdin mi yoksa... Ne kadar aldılar?.. Yok canım... İyi para haa... Kaç kişi başvurmuş? Hmm... Dolar kaç kuruştu ki bugün?
-Çok hevesim vardı ama efendim; halka hizmet...
-Bak hâlâ hizmet diyor; demin de hizmet çıktı ağzından, duymazlığa verdim. O menhus kelimeyi kullanmayacaksın. Sen şimdi git Hoca’ya, ben söylerim, yırtarlar müracaat dilekçeni. Yeni bir dilekçe yaz. Bir ara başım döndü, yanlışlıkla istifa etmişim filan diye yazarsın bişeyler ama paranı iade etmezler ha bilesin. Aday adaylığı öyle çocuk oyuncağı değil. Para partide kalır; sana da bir ders olur.
-Peki efendim, siz nasıl uygun görürseniz; gördüğüm lüzum üzerine yeniden görevime döneyim artık.
-Peki peki, efelik sende kalsın; yürü işinin başına sevimli şey seni... [email protected]