Gönül yarası böyle bir şeydir işte...
Haydi o sevmediğim büyük yazar ağzıyla ifade edeyim: Aynur'u severiz, takdir ederiz.
Kendisinin bizim takdir ve alâkamıza ihtiyacı olmadığı mâlumdur. "Keçe Kürdân"ı yıllar önce Gönül Yarası'nda görmüş, gelin ağıdını dinlemiştik de yüreğimizin ucu çizilmişti; kimin çizilmemişti ki?
Arşivden bulduk o yazıyı (Böyle yazınca sanki bütün ahali seferber olmuşuz da arşivi taramış gibi bir mânâ çıkıyor; yok öyle bir şey, ama böyle söyleyişin havasını inkâr edemem!); "İncir ağacısın gam götürensin" başlıklı yazıda, muhtemelen farkında olmayarak esaslı ve derin tesbitler yapmışız. Büyük mütefekkirlerin tabiatında böyle bir boyut vardır; bazen yazdığımız bir cümlenin anlamı, sanki ham elmasmış da sonradan yontularak daha değerlenmiş gibi parıldar arşivin kuytuluklarında! O esnada bilemeyiz çok önemli bir tesbitte bulunduğumuzu; şairlerde de böyle bir haslet vardır, hoparlör gibidirler; bazen kendilerini de aşan büyük sözler sâdır olur mısrâlarında.
Övünmek gibi oluyor, bu yüzden mevzuya geliyorum; demişiz ki o önemli yazıda, "Milliyetçiliğin kolayca ucuzlayıveren, şaşırtıcı derece hızla çürüyüveren bir tabiatı vardır ve milliyetçilerin kemâl serdetmesi gereken nokta, o basit merhaleyi ergenlik sivilcesi addedip yükselmektedir. Bu nazik algı titreşim noktasında da Türk'ü Kürt'le ayırdetmek doğru değil. Terkîbî bakışı ilimle, insafla, reelpolitikle, duyguyla yoğurup söyleyelim; bizim âkıbetimiz beraberdir; gerisi ergenlik sivilcesini kaşıyıp durmanın Kürtçesi veya Türkçesi."
Büyük lâfların kaderi bazen hiç anlaşılamamaktır; bu nefis tesbitimiz de sakata gelmiş anlaşılan. Öyle olmasaydı, gerek Keçe Kürdân Aynur hanım ve gerekse köşe yazılarıyla ona konseri esnasında minder fırlatan seyircileri anasından doğduğuna pişman eden radikal entelektüellerimiz, beğenmedikleri görüş sahiplerini kolaylıkla faşist ilan etmez, biraz yutkunurlardı en azından. Kaç günden beri medya leşkeri işi gücü bıraktı, Aynur'a minder fırlatanların ağzına biber sürmekle uğraşıyor.
Severken, överken iyi de eleştirirken mi kötü mü şimdi? Adamlar duvardan atlayarak konsere korsan giriş mi yapmışlar? Yoo, paracıkları sayıp adam gibi yerlerine oturmuş, konseri dinlemiş, beğenmedikleri yerde de protesto etmişler. En tabii haklarıdır eleştiri. Eleştiri, sanatın ve demokrasinin rûhudur (Buyrunuz bir mühim tesbitimiz daha sâdır oldu!) Alkış ve "bis" ne kadar tabii ise eleştiri ve protesto da haktır ve medya şirini olacağız diye ortaya atılıp, üstüne bir de "Zaten faşistler cazdan hazetmez" diye güyâ kendince komiklik yapmanın âlemi yoktur.
Bir dakika, bu şirin entelektüellerimiz, vaktiyle suratına yumurta atılan fikir adamlarının resmine bakıp, (dikkat fikrî eleştiri değil) fiziki saldırıyı kınamak yerine "Omlet oldu!" diye pişkin pişkin gülen anlayışındaki çocuklar değil miydi sahi?
Yazının sonuna doğru büyük yazar edâsından uzaklaşmışız; şöyle bağlayalım: Kendimizi yokluyoruz ve esefle cazdan hazetmediğimizi farkediyoruz; hayret! Bu da bizi otomatikman faşist kategorisine dahil ediyor fakat fazlaca üzülmüyoruz. Eğer bu şirin takımıyla araya mesafe ve tepki koymanın adı faşistlikse, eh naapalım ona da razıyız!
Haa, cazseverlerin zevkine hörmetimiz bâkidir fakat hiçbir kuvvet bu yaştan sonra bizi jazz muhibbi yapamayacaktır. Aynur'u yine severiz, yine dinleriz ara sıra fakat o victory işareti olmamıştır; hiçbir sanatçı, seyirci kitlesine karşı zafer kazanamaz.
Gönül yarası da esasen böyle bir şeydir.