Gölgen yeter!

Türk mutfağında yemekleri süsleme geleneği yok; Fransız ve İtalyan mutfağında ise iki dilim peyniri tabağa koyan aşçı, üstünü bir dal maydanoz, bir dilim domates ile süslemeden yapamıyor. Estetize yemek merakının felsefî bir açılımı var mıdır bilmem ama bir dal nâne ile olsun aykırı bir şeyler söyleyerek lâfı süsleme merakının bizde de acenta açmaması düşünülemezdi.

İnsan hakları kültürünün yaygınlaşması için samimi gayretlerini takdirle izlediğimiz Abdurrahman Dilipak"ın, "Necef benim için Çanakkale"den bin kat daha faziletlidir" sözünün -velev ki aynen böyle söylemişse- bende uyandırdığı tesir, mezkur cümlenin Necef"te inançları için canını dişine takmış insanların verdiği mücadelenin yanına bırakılmış bir dal maydanoz gibi göründüğü idi. Klasik bir elmalarla armutları birbirine karıştırma vak"ası!

Şüphesiz bu sözü söylememek, söylemekten bin bin kat daha faziletli olurdu, çünkü teşbih ve hüküm isabetsizdir.


Bugün 30 Ağustos. Bir süreden beri resmi bayramlar, ancak devlet erkânının ve kamu güçlerinin iştiraki ile kutlanılır oldu. Eğer sair resmî bayramları kutlamak âdet olmasaydı bile 30 Ağustos, tarihi önemi ve ağırlığı ile bir "tabii bayram" önemini hak edecek kadar kritik bir hadiseyi remzediyor. 30 Ağustos kazanmamız gereken bir savaştı ve savaşı kazanmış olmamız devrin gözlemcileri nazarında bir sürpriz husûle getirmedi; ama bu durum 30 Ağustos"un kıymet-i harbiyesini nazarımızda azaltmaz. Türk milletinin kendi ordusuna duyduğu şükranı ifade eden bir tarihtir 30 Ağustos. Demokrasili yıllarda sivil siyasetin ordu tarafından sık sık kesintiye uğratılması ve anayasa değişikliklerinin bile askerî müdahalelerden sonra gündeme gelmesi, ordunun Türk toplumu nazarındaki itibarını kısmen zedeledi; özellikle ordunun, kendisini bir hayat tarzını korumakla birinci derecede görevli addettiğine dair müteaddid açıklamalarını da bu cümleden saymak gerekir. Bunlar vakıadır; Türkiye Cumhuriyeti askerî vesayet altında kuruldu ve rejimin "askerî vesâyet" niteliği hâlâ devam ediyor ama Türk toplumunda "Ordu" kavramına karşı tabii bir muhabbet var. Kerrât ile darbe yapıp siyasete müdahale etmiş olsa da, doğru bildiği hayat tarzını korumak için her an harekete geçmeye hazır olduğu mesajını verse de ve ülkeyi askerî bürokrasinin vesayetinde demokrasiye geçmek için çabalayan "periferik" bir devlet görüntüsüne büründürse de toplumun nazarında ordu, devletin en mühim unsurlarından ilkidir ve kolay sarsılmayacak bir güven kaynağıdır. Çelişkili gibi görünen bu manzara, Türkiye"de olup bitenleri anlamanın elifbâsını teşkil ediyor.

Ordunun hâlihazırda veya çok partili hayatımızın kısa geçmişinde neler yaptığı veya yapmadığı değil, bizatihi ülkenin ve toplumun güvenliğini temin eden silahlandırılmış bir milli güç olarak anlamı üzerinde durmalıyız bugün. Bugün 30 Ağustos Zafer Bayramı; pencerelere, balkon demirlerine bayrak asılacak gün. Maddeten bozguna uğratılmış bir toplumun inançla yeniden toparlanarak istilâcı güçlere Anadolu"yu dar etmesinin yıldönümü; bu mânâda sadece Afyon-İzmir hattında arslanlar gibi kükreyerek müstevlînin üstüne giden bir toplumun bir lâhza durup olup bitenleri hatırlama günü.

Türk ordusuna şükranlarımızı ifade ediyoruz ama onu gerektiğinde eleştirmekten çekinmeyeceğiz; askerimizi seviyoruz ama yanlış yaptıklarına kani olursak bunu ifadeden kaçınamayız. Askerî vesayet rejiminden sıkıldık ama bunu ordu düşmanlığı haline getirmeyeceğiz; çünkü neticede sivil siyasetin, ardında çok güçlü bir askerî metânet bulunmadıkça bir mânâ ifade etmeyeceğini biliyoruz.


Selâm sana ey şanlı Türk sancağı; gölgen yeter!


Kaynak (Arşiv)