Gizli işsizlerin müthiş tiyatrosu!
Eskiden "âsiyâb"ı devlet"in her hâl ü kârda işleyeceği ve şahıslarla kaim olmadığına dair kuvvetli bir inanç ve gelenek mevcuttu. İşin açıkçası borsa denilen kurum hayatiyet kazanıncaya kadar devletin değirmeni, her zaman istenen âhenkle dönmese de çalışıyor intibaını verebildi. Başbakanın bir kaburgasında çatlak, bir damarında pıhtılaşma tespit edilmesi üzerine borsanın paniğe kapılması, Türk ekonomisinin ne kadar eften"püften endekslere bağlı olduğunu bir kere daha hatırlatması açısından ibret verici. Borsamız Türk ekonomisinin nabzını ölçen, ciddi ve sahih bir gösterge değil; psikolojik olmaktan da öte sinsi, hain ve kalleş içgüdülerle iktisadi hayatımızı etkiliyor. Tam bir spekülasyon ortamı ile karşı karşıyayız. Doların bütün dünya piyasalarında en fazla kazanç getirme oranı % 4,5 rakamını aşmazken Türk borsasında bu miktar on misline kadar fırlayabiliyor. Uluslararası dolar spekülatörleri için Türkiye, başbakan, yüksek sesle hapşırmadığı, merdiven inerken halıya takılmadığı veya siyasi buhran alâmeti görülmediği süre içinde dünyanın en kârlı pazarını teşkil ediyor; dolar Türkiye'ye şimşek hızıyla giriyor, istediği pozisyonu alıyor ve risk belirdiğinde, ardında harâbeler bırakarak olağanüstü bir süratle piyasadan çekiliveriyor.
Bu yapıyı biz tasarladık ve kolaylaştırdık; kabahat bizim, beynelmilel dolar spekülatörlerini suçlamanın mânâsı yok. Devletin ve ekonominin ihtiyaç duyduğu parayı bu derece savunmasız ve berbat bir usulle temin etmeye kalkıştığımız için suçluyuz. Bu garip "sıcak para celbi" politikası ile Türkiye'de değil yönetmek, fiilen egemenlik haklarını kullanmak bile dış finansman kaynaklarının insafına, daha doğrusu sıcak menfaatlerine bağlanmış durumda. Yeni nesiller IMF ve Dünya Bankası'nı neredeyse anayasal bir kurum zannedecek hale geldiler. En mânidar siyasi rüknü "bağımsızlık" sayılmak gereken Atatürkçülük ise, Savarona yatının mânevi şahsiyetini ihlâl eden bedhahlardan hesap sormayı çok mânidar bir eylem zannedenlerin dilinde garip bir romantizm şeklini aldı: Savarona yatı Atatürk'ün yadigârı ise, Türkiye'de iktisat yönetimi son halifenin Cumhuriyet'e devrettiği bir enkaz mıdır ki iktisadi egemenlik haklarımızı savunmak kimsenin aklına gelmemektedir?
Ekonominin dışa açılması ve rekabet gücü kazanmasıyla bu derece psikolojik faktörlerin zebûnu olmuş bir borsaya 65 milyonun gündelik ekmeğini endekslemek birbirinden farklı şeyler. Türk KOBİ'lerinin başına gelen müteselsil felâketler borsanın kılını kıpırdatmıyor; Türk tarımı ve hayvancılığının ölüm döşeğinde can çekişmesi borsa endekslerinde bir "in'ikas" husûle getirmiyor ama Başbakan'ın son derece mâsum ve anlaşılabilir bir rahatsızlık sebebiyle bir haftalığına hastaneye yatması karşısında borsa olağanüstü bir tepki gösteriyor. Bu mekanizma iktisadi açıdan sahih ve sâlih bir mekanizma değil; Türkiye'nin milli birikimini son derece meşru yollar aracılığı ile söğüşletmekten başka nasıl yorumlanır bu hâdise?
"Türkiye itibar kazandı; Türkiye'nin siyasi istikrarı dış yatırımcıların güvenini artırdı; iyiye gidiyoruz" yollu lâfların ne anlama geldiğini öğreniyoruz artık; aslında şu demek: "Dış yatırımcıların Türkiye borsasında yüksek kâr sağlaması için ortam çok müsait". Kısa vadede beher on dolara dört dolar faiz ödediğiniz bir parayla ekonomiyi nasıl yönetirsiniz; günü kurtarmaktan başka bu para nasıl üretken yatırımlara sermaye teşkil edebilir? Nitekim IMF ve Dünya Bankası kredilerinde arslan payının reel ekonomi yerine finans sektörüne aktarılması, bizimkilerin iktisadi basiretsizliğini değil mahkumiyetlerini gösteriyordu. Siyasetsiz kalmamızın iktisadi anlamı yukarıdaki tablodadır; gerçekten siyasetle halledilmesi gereken ağır problemler karşısında dilsiz kalan siyaset gücümüz, bu manzara karşısında "gizli işsiz" kadrosunda addedilmek mevkiindedir. Trajik bir durum bu: Türkiye'de siyaset, gerçek siyaset araçlarıyla gerçek siyaset amaçları için sürdürülemez bir tabiat kazanmış durumda olduğu için 79 yaşındaki yorgun başbakanımızdan kırk küsur yaşlarındaki genç muhalefet önderlerine kadar bütün siyaset takımı aslında birer gizli işsizdir. "Mış gibi" yapmanın en az fark edildiği sektörün siyaset olması ne kadar acı; müthiş tiyatro!
Hatırlar mısınız; geçen senenin şubatında çıkarılan krizin sebebiyle sonuçları arasındaki ittiratsızlığın hesabı hâlâ açık duruyor. Siyaset yazmak işte bunun için lezzetsiz; siyasetle uğraşmak işte bunun için "sanal" bir meşguliyet olmaktan ileri gidemiyor. Gerçek güç reaktörlerinin hâlâ kekelemeden telaffuz edilemediği bir siyasi ortamda siyasetsiz kalmaklığımız işte bunun için sıradan görünüyor.