Gıdı gıdı gıdı!..

Seçim yasaklarının herkesten ziyade siyasi partileri himaye ettiği aşikar; "kanun koyucu" bu yasağı va'zederken herhalde seçmeni dezenformasyondan korumayı amaçlamıştı; ama fiiliyatta bu yasaklarla korunanların siyasi partiler, hatta "siyaset"in bizatihi kendisi olduğu tartışılmaz.

Bu tespit seçim yasakları kapsamına giriyor mu bilmiyorum; ama siyasi partilerimiz, seçim sath-ı mailinde resmen dökülüyor; hemen hepsinin dilinde yapmacıklı, iğreti, doğruluğuna kendilerinin bile inanmadığı yuvarlak, çiğnenmiş, ambalajı patlak bir retorik geveleyip durmakta. Samimiyet yok, heyecan yok, inanç yok, iddia yok ve hepsinden mühimi geleceği tasarlama cesareti gösteren bir projeksiyon enerjisi yok. Hemen hepsinde sahaya çıkmadan önce soyunma odalarında iyice yıldırılmış oyuncuların pısırıklığı seziliyor; "Zinhar spor yapmaya kalkışmayın, oynar gibi yapsanız kafi, oyunu ciddiye alıp da skoru tayin etmeye kalkışırsanız başınıza gelecekleri düşünün. Zaten isteseniz de neticeyi tayin edemezsiniz; uslu çocuklar olun, oynarmış gibi yapın kafi, gerisini biz hallederiz!"

"Mış gibi yapmak", zihin dünyamıza Alev Alatlı'nın kazandırdığı bir kavramdı; gerçek rollerini oynamaya cesaret ve kabiliyeti olmayanların, sadece oynarmış gibi görünerek başarılı olduğu, ödüllendirildiği bir sun'ilikten, siyasi partilerimizin bile medet umacağını tahmin edemezdik. Şimdi onlar da "... mış gibi" yaparak günü kurtarıyorlar. Bana öyle geliyor ki, seçim yasaklarının zaman zaman absürd denilecek ölçüde abartılması, soyunma odalarında verilen "zılgıt"ın bu defa stadyum hoparlörlerinden cümle aleme duyurulması anlamını taşıyor.

Çok hoş; siyasetsiz bir seçim kampanyası seyrediyoruz: Fotoğrafçının ancak "gıdı gıdı gıdı" yaparak gevşetebildiği abus çehrelerin, bol ışık ve "photoshop" efektleriyle insanileştirilmiş sahte ve mekanik tebessümleri, bu seçim kampanyasının ilerde en çok hatırlanmaya değer farikası olacak sanki. Ön seçimde kazananları ve kaybedenleriyle birlikte bütün siyaset ehlinin foyası, daha sandığın ucu görünmeden dökülüverdi. "Siyaseti siyasetçi mi inşa eder, yoksa siyasetçiyi siyaset mi biçimlendirir" paradoksu, bütün bayatlığına rağmen zihnimi kurcalayıp duruyor; siyaset ve siyasetçi arasındaki tabii doku uzviyetini kaybetmiş gibi görünüyor.

Türkiye, bizim anladığımız manada siyasete mahal kalmaksızın pekala yönetilebiliyor; seçimlerin "gazını" kaçıran ana saik bu bence. Abartılmış seçim yasaklarıyla tadı iyice kekreleştirilen bu seçimlerde vereceğimiz oy, sandıktan çıkanı değil, bizzat sandığın kendisini meşrulaştıracak. Seçim sonuçlarını, yasaklara kafa tutma pahasına şimdiden ilan edebilirim:

Siyasetçinin adı yok!

Son ana kadar siyasi partiler arasında seçim ittifaklarının yapılacağına muhakkak nazarıyla bakanlar yanıldılar (ben de). Perde gerisinden nelerin olup bittiği bilinmez; ama bu vakıa, mevcut partilerin bir kısmı için köprülerin yıkılması, gemilerin yakılması anlamına geliyor; ikinci seçim tahminim, seçimlerden sonra bazı partilerin sonu "ifna" ihtimaline kadar uzanan ciddi bir karar süreciyle karşı karşıya gelecekleri yolunda. 2000'li yıllara, şimdiki parti yapılanmasıyla gireceğimizi düşünmek bile korkutucu. Belki de siyasi tarihimizin bu en "siyasetsiz seçim"inin şimdiden öngörülemeyen hayırhah sonuçlarından birisi, değişim rüzgarlarının önünü açmak olacak.

Yine de ümitvar olmalıyız; seçimlerin siyasetsiz yapılmasını buyuran irade, "oldu olacak, seçimlerden seçmen faktörünü de ıskat ediverelim." de diyebilirdi.

Ve son tahmin; falda "buhran" görünüyor!


Kaynak (Arşiv)