Gençlerin etiyle beslenmek!
Vaktiyle, kurucusu olduğu partinin bazı yöneticileri tarafından, “Artık siyasette kendinize bir aksakal pâyesi biçseniz de, aktif görev almak yerine yerinizi daha genç kuşaklara terk etseniz” yollu bir teklifte bulunulan siyasi liderin verdiği cevabı hiç unutmam, aklımın bir köşesinde yazılıdır:
-Ben de gider, ortaokulların önünde tezgâh açar, dâvâyı anlatır, her şeye sıfırdan başlarım!
Siyasi mücadeleye sıfırdan başlamak, yerine göre bir erdem sayılabilir fakat orta dereceli okullar seviyesinde sempatizan toplamaya kalkışmak, farklı bir bakış açısının ürünü olsa gerektir. Ben bu cümleyi şöyle yorumlamıştım kendimce, “Türkiye’de siyasi açıdan en kolay manipüle edilebilecek kitle gençliktir!”
Bu hüküm, ezberlerimizi bozuyor; Atatürk’ün, Cumhuriyeti gençliğe emânet etmekle yetinmeyip “Gençliğe hitâbe”siyle, icabında “İstiklâl ve Cumhuriyeti müdafaa mecburiyetine düşersen, vazifeye atılmak için, içinde bulunacağın vaziyetin imkân ve şerâitini düşünmeyeceksin” sözleriyle gençleri fiilî harekete davet etmesi, mantıken gençlerle siyaset arasındaki mesafeyi kısaltıyor; bu tartışılmaz hükümden hareketle gençlerin icabında ülkeyi bile yönetecek derecede fıtrî fetanet ve dirâyet sahibi olduklarını varsayıyoruz.
Gençler kusura bakmasın; herkes o demden geçti, vaktiyle biz de gençtik; “muhtaç olduğumuz gücün damarlarımızdaki asîl kanda mevcut” olduğunu bilmek her genç gibi hoşumuza gidiyor, onurlandırıyordu ama bu ağır misyonun maddî ve gerçekçi bir karşılığı yok. Gençleri, eğitim ve tecrübe kazanma devresinde birtakım yaldızlı sözlerle siyasi mücadelenin ayak işlerine koşturmak ve hamâset edebiyatıyla onlara aşırı derecede yüklenmek gençlere değer vermek anlamına gelmiyor bana göre.
1960’la 80 arasındaki 20 yıl, gençlerin dünyayı ve düzeni değiştirebileceklerine inandırıldıkları bir enteresan zaman kesitidir. Gençler ne dünyayı, ne de düzeni değiştirebildiler; 5 bini canından oldu, daha çoğu bedenen ve zihnen yıprandı. Gençliğe neredeyse kudsî vazifeler tahmil edildiği bu mânâsız kavga döneminde, “Biz ne yapıyoruz; kime âlet oluyoruz?” diyebilen pek az genç vardı; sonraları bu devrin muhasebesini yapabilmek şansını bulanlar da fazla sayılmaz.
Bu nokta-i nazarın lâzımesi, gençlere koyu bir apolitik perhiz tatbik etmek değil elbette; onları rahat bırakmak ve iyi yetişmeleri için gerekli zihin konforunu temin etmektir.
Dikkat çekici gelişmeler yaşanıyor ve taşları gediğine koymak zaruretindeyiz: Mevcut iktidar, meşrû ve demokratik yollarla yerinden edilemiyor. Önceleri hukuk bürokrasisi aracı kılınarak iktidar değişikliği düşünüldü, işe yaramadı; ardından doğrudan askerî darbe bezirgânları devreye girdi, o yol da akîm kaldı. Şimdi galiba en son çâre gençleri yeniden kanlı bir boğazlaşmanın içine iterek toplumu tâkâtten düşürmektir. Bazı güçler üniversitelerde, liselerde yeniden kapı önüne tezgâh açmaya başladılar; öğrenci eylemlerinde ve protestolarında şiddet eğilimi bâriz derecede yükseliyor. Kendini “tarihin manivelâsı” zannedecek derecede gaza getirilen genç öğrenciler, meşru görünüşlü gençlik kuruluşlarında militanlık eğitiminden geçirilerek sokağa sürülüyorlar. Bu yolda polisin sıktığı gazdan etkilenenler sempatizan, yaralananlar gazi, gözaltına alınanlar militan defterine yazılarak taltif görüyor. Gençlerin ifadelerinde yeniden o eski bükülmez tavrın izlerini görüyoruz; bu edâ kendini yüzde yüz haklı, “düşman”ı hain, işbirlikçi ve kötü diye niteleyen uzlaşmaz bir dildir. Bu dili onlara öğretenler var; oysaki gençlerin siyasi görüşlerini kesin inanç tuğlalarıyla aşılmaz barikatlar hâline getirmek yerine mevcut görüşlerin teşkil ettiği alternatifler karşısında kaliteli bir seçme yapacak şekilde zihnî altyapı kazanma zamanlarıdır.
Gençleri siyasi mücadelede öne sürüp icabında harcamak, kanlı, kolay ama bağışlanamaz bir mücadele yolu. Bu yol kolay, herhangi bir genci yarım saatlik kışkırtıcı retorikle cinayet işlemeye bile ikna etmek mümkün; ona seviye ve kalite kazandırmak ise titizlikle işlenmesi gereken uzun yıllara mal oluyor.
“Gençler aldanmayın!” diye çığlık atmanın faydası yok, bunu biliyorum; gençler, ülke kurtarmak göreviyle onurlandırılmış olmanın verdiği heyecanı, aklıselime çoğunlukla tercih ederler yapıları icabı. Gençler bîgünâh çünkü, çoğu temyiz kudretini bile haiz olmadan kavgada buluyorlar kendilerini.
Sözüm, gençlerin mâsumiyetine kıymaktan çekinmeyen siyaset simsarlarına; gençleri rahat bırakın ki, yaralı bir ruhla vakitsiz ihtiyarlıklara uğramasınlar!